Şiir gibi yazmışsın hocam atlaya atlaya...

Kilo verme hızı değişebilir. 100 kilodan 80'e inmek daha kolay. Şimdi bi setle karşılaştın. Bu noktada biraz daha böyle devam et. Benim gördüğüm bu setle karşılaştıktan sonra 1 ay sonrasında tekrar kilo vermeye başladı çevremdekiler.

tesadüfe bak ben de 106 kilodan 90'a, hatta 89'a düştüm. Spor yapmadan. Tamamen yemek düzeni ile ilgili. Sonra durdu. Şimdi 91 falanım. Yemek düzenimi korudum ama kilo verme durdu.

107'den 90'a inenler zirvesi yapalim mi?

Ben de su anda 87 kiloda takildim kaldim.

oooo ne güzel

ben de 90 yazdım ama

89-91 arasında değişiyo

moralim bozukdu

3 haftadır sabitim

offf

en azından zara'nın slim fit xl Artık oluyo bana.

darısı large'ın başına

Vücut 24 saat yağ yakan bir makine değil, yoğun kilo kaybında "Lan ne oluyor dışarıda amk dur ben en iyisi yağ yakmayı durdurayım da ölmesin bu arkadaş aşırı enerji kaybından" diyebilir. Buradaki enerji kaybı yağ oluyor. Yağ bir enerji kaynağıdır malum. Ayrıca vücuttaki hormonların üretiminden hücre yenilenmesine, bağışıklığın zayıflamamasına kadar her şey bu yağlar ile olur. 3 ayda 20 kilo civarı bir kayıp yaşamışsın, sistemin biraz durması normal. Dışarıda bir problem olmadığına kanaat getirdiğinde tekrar kilo verirsin, rutini bozma aynen devam.

diyet esnasında arada böle duvarlar oluyor , vücudun kendini koruma çabası aynen devam et.

inşallah benim sabrım kazanır

zira 3 haftada sabrım bitmek üzere

interttent fasting ve leangains olayını bir incele derim belki faydası dokunur

bekle. sakın diyeti bozma.

tavsiyeleri bekliyorum

tamam sabretmeye diyet yapmaya devam edeceğimi

başka???

Bir günlük acı diyet benim ayni sorunumu çözmüştü. Internette bulabilirsiniz, muzaffer kushaninki olmasi lazim.

başka bir şey yapmayacaksın. sonra bir anda yine çatır çutur kilo vermeye başlayacaksın. ben 30+ kilo verdiğim zaman aynısı olmuştu on sene önce. bir yerde durdu, sanırım 45 gün falandı, sonra çatır çutur gitmeye başladı. bozma ve devam et.

tamam teşekkürler

sabretcez artık

tibet.

kimsin
adım tarkan
anam tuba hatun
babam yiğit altar

cevap: tibet değil.

koyma bence güzel değil. yazık etmeyin çocuğa da.

bence de hiçbiri :/

kusura bakma tan seni yenmek zorundayım gibi bir durum olmadığı için koy birisini gitsin. ama bence altar.

Altar

ahaha... kültigin de olabilir. baysungur da .. altarın oğlu tarkan der çekilirim. tibet ne demek allasen? nepal koyun. ya da almanya... çocucuğun ileride sizden nefret etmesini sağlamayın..

Altair koy
edit: tik koymamış bide... altair olum. mis gibi deli misin...

Kartal tibet.

Altar Tibet. Kulaga hos geliyor.

Ama soyadin ne?

tibet

çocuğu niye hayata bir sıfır yenik başlatıyorsun. bir amca bunu yapmamalı.
dünyada sadece bu iki isim kaldıysa tibet olsun.

kendi adın Keykubat falan değilse yapma. Hayat boyu "Altan?" sorusuna maruz kalacak ve "Hayır 'r' ile, Altarrr" diyecek. Her seferinde de sana ana bacı sövecek.

Tibet ile de ilkokul ve ortaokul hayatı boyunca dalga geçilecek.

Sonuçta, yapma. Ha eğer senin adın Gıyasettin falan gibi bir şeyse ve yeni doğanların geleceklerine parlak bakmamaları için süregelen bir aile geleneğiyse koy bu iki isimden birini. Altar daha iyi olanı bence.

Alparslan ismi çok hoşuma gidiyor ama çok ağır bir isim bide direk türkeş geliyor milletin aklına o yüzden çekiniyorum yoksa çok seviyorum bu ismi.

Tibet daha iyi.

Altair +1
Asc den prim yapar. Hem daha cafcaflı.

Tibet

Adım Murat kankiler de ne koyalım bu çocuğa Mahmut mu koyalım anlamadım ki Altar da Tibet de hem modern karizmatik hem de Arapça olmayan isimler yurtdışında da pek sorun değil hem de sık rastlanıp tükenmiş isimler değil uydurma da değil bence hayata 1-0 ileri başlarlar. Bir kız Altar ve Tibet diye ciks isme sahip bir sevgilisi olsun ister Mustafa ta da Süleyman gibi mi günümüzde örnek çok sığ oldu kusura bakmayın da. Bence ilerde bana teşekkür eder

Hem söylenişi zor ya da anlaşılmayacak bir isim de değil karışıklık olacağını sanmıyorum Altar için. Tibet ismi Tibet öküzüne bağdaştırılabilir tek korkum o ama küçük ilkokul bebeleri onu bilmez

Dünyada başka isim kalmadıysa altar:/

ışid militanları allahu akbar nidaları eşliğinde başıma silah dayayıp, doğacak erkek yeğenime bu iki isimden birini vermem karşılığında beni serbest bırakacaklarını söyleseler altar derdim.

normal şartlarda bu iki ismi de koymam.

ikisinden biri olmak zorundaysa tibet olsun.

Altay ya da alp olsun bari. Dag ise dag, turkce isimse türkçe isim. Bu iki isme gore de daha karizmatik bence.

ışid militanları allahu akbar nidaları eşliğinde başıma silah dayayıp, doğacak erkek yeğenime bu üç isimden birini vermem karşılığında beni serbest bırakacaklarını söyleseler sıkmazsanız şerefsizsiniz derdim

arkadasim ikisi de guzel isimler, dalga gecilecek bir yani olsa once ben dalga gecerim. sen sallama burdaki dar tipleri.

bırakın isimsiz kalsın o bile daha iyi ya...
illa birini koyasaksanız bile bir de normal isim koyun bari, ikisini birden koyup birinden birini seçmek zorunda bırakmayın kullanması için.

Altar Can filan yapın bari de çocuk ileride Altar'ı gizler herkesten, ben Can diye tanışır girer ortamlara...

ben tuna diyorum. ama bu iki isim varsa seçenek sadece: tibet

seni x sektöründen alıp y sektöründeki bir firmanın başına getirmedilerse, yani aynı sektördeysen, zaten senden beklenen o. işini yapmaya devam et.

Aynı sektör, hatta aynı ürün grubu diyebiliriz.

Farkli bir goz lazimsa ve destek icin fikir vermenin otesinde bir is anlayisi gerekiyorsa danisman tutardim.
1 aydan kisa vadede cozulecek bir isse mesela ben turkiyede oldugum sure boyunca yardimci olabilirim.

fatih döver.

kesinlikle Fatih.

fatih pis yapar

Fatih daha iyi gibi ama fişlendi muhabbeti vardı. Malum şahsın ya. Bi araştır bu konuyu bence.

sosyal medyayi ne kadar etkin kullandigina gore degisir (fb, twitter, instagram) cok etkin kullanmıyorsa takip etmistir o da takibine geri donmustur filan olabilir, ama buralardan takip edip ya da etmeyip dibine kadar stalk yapıyorsa rahatsiz olabilirim.

rehberinde olmasi normal sanirim,

telefonda konusmasi ve mesajlasmasi, reel gorusmesi ve ayni evde kalmasi, bunlar benim icin ayrilik sebebi.

aynı evde kalması ne la? yuh ebesinin amı
bunun bir level ilerisi threesome diyim sana..

Aynı evde kalması huzursuz eder. Diğerlerinde bir problem yok. Eğer flörtleşir bir durum varsa eski sevgilisi olmasa da rahatsız eder tabii. Ama normal arkadaşlarsa ben de ikisini arkadaş olarak görürüm. Hatta ve hatta hiç beraber olmadığı bir kadını kıskanma olasılığım daha yüksek. Sonuçta eski sevgilisi ile ayrılmalarının bir sebebi var, belli ki uyuşmamışlar. Bir merak olmaz yani ortada "onunla olsam nasıl olurdu" tarzı. Zaten sevgili olmuşlar, görmüşler ki olmuyor.

donut noktayı koymus. abartmayın arkadaslar.

s....im öyle sevgiliyi bunlar olamaz


rehber olur, telefonda konusmasi msjlasmasi olur. abartalim reel gorusmesi olur. daha da abartayim mi? ayni evde kalmasi olsun.

biz abartmadık sevgilin biraz abartmış olabilirmi?

modernlik bu değil. bu bildiğin godoşluk.

yıl olmuş 2015 aşın artık bunları arkadaşlar. ben selam gönderiyorum benden de, sonuçta sevgilinin bugüne gelmesinde payı olan birisi. yıldönümlerinde falan hep beraberiz hatta..

not: afc ajax

valla uyuz olurdum ama surdurdu yani cok sagolsun.

ilk seferde terk etmem gerekirdi.

modern bireyler olarak sessiz kalman lazım. ne de olsa modernlik bunu gerektiriyor.

modern değilim. hayatını sikerim.

merhaba. sen çok üzülürsün. asarım keserim diyenleri siktiret insan istiyo ki, ismini bile unutsun benden evvelsini hatırlamasın.

çok seviyorsan dilini ısırırsın, gözün dolar "tamam ya n'olcak ki" dersin ama kendinden yersin. salla abi kendinden verme o kadar. sen kendini yerken biri arkandan "vay mal vay" diye arkadaşlarına anlatıyor olacak.

sanırım erkeksin, kızın hayatından ödün vermediğinden fazlasını vermemeye çalış. sevildiğin kadar sev. bu kimi kırar ki? değil mi? ne ektilerse onu biçsinler.


ama gör bak nasıl kırılıyorlar.

Donut +1

Kabul edilemez seylerden biri bana gore. Kesinlikle istemem. Ne sosyai medya, ne tel vs...

"saygı" diye bir şey vardır dostum. saygı duyarsın yani... insanlara, çevrene ve en önemlisi kendine.

modernlik ise hepimizin edinmesi gereken bir gerekliliktir.

ama modernlik adı altında yapılan şeylere gözardı etmemek lazım.

bunun modern olmakla alakası yok. aç lugata bak yazıyor mu bunlar.

sıradan olmamak adına yapılan şeyler sizleri karaktersizliğe sürüklemesin.

aynı eve kadar sorun yoktu da orada bi dur kardeşim

afedersin sikerim öyle modernliği
modernlik buysa yoluna devam etsin ben mağaramda devam edeyim.

Edit: cevapları okumamıştım diğer herkes +1

götünü keserdim.

bu bağlamda donut+1 hayat memat meselesi önemli bir konu olmadıkça eski bilmem nesiyle ilişkide olasını istemezdim bana göre gereksiz ben de olmam zaten

Madem eski sevgilisiyle, yattığı biriyle görüşmek istiyor o zaman bana saygısı, sevgisi kalmamış deyip olaysız terk ederdim.

"Görüşmene izin vermiyorum, olmaz öyle şey" vb. demezdim kısacası. Kalbim kırılırdı. Direkt ayrılırdım daha fazla zarar görmemek için.

@sour
Sosyal hayatta pek küfür etmem ama böyle konular fazla hassas olduğum konular :)
isim vermeden küfür etmek bazen rahatlatıyor

erkeklerin hepsi genelde aynı tepkiyi veriyor da, ee bu arkadaş kalalımcılar kim? kadın düşüncesi genel olarak zaten bu hani çevremde dursun, arada msj atsın kısvesini "ama o kadar şey yaşadık"a gizliyorlar. sanki biz hiç uzatmalı ilişki oynamadık, ne olduğunu bilmiyoruz.

sen ben akp'ye oy vermiyoruz kim veriyor olm? kim bu kızlarla arkadaş kalanlar?

çok modern ve geniş bir insanımdır. ama eski sevgili en hassas noktalarımdan biri. tepkim çok büyük olur, ayrılığa kadar yolu var.

kadın düşüncesi genel olarak zaten bu hani çevremde dursun, arada msj atsın kısvesini "ama o kadar şey yaşadık"a gizliyorlar.

Bunu ( "ama o kadar şey yaşadık") diyen kişi sevmiyordur, aklı eskisindedir.

Ne bileyim böyle çocukken beraber büyüdüğü, hayatının kötü dönemlerinde ona destek olmuş biri filan olması lazım hakikaten arkadaş kalmak istemesini anlayabilmem için. O zaman derim ki onunla arasında sadakat var, değerli bir şey var (onu aileden biri olarak görüyor gibi); böyle bir şey olmadıkça eski sevgiliyi/yattığı birini hayatında tutmak istemesi benim için kabul edilemez bir şey. Tabi o zaman da deliler gibi kıskanırdım o insanı, aralarındaki "şey"i o da ayrı.

Onun bana yapmasını istemeyeceğim şeyi ben de ona yapmayacağım için hayatımdan çok kafa insanları çıkardım çünkü öyle gerekiyor, yani doğrusu bu.

arkadaş kalalım diyen erkek/kadın,eski sevgilisiyle iletişimi kesmeyen erkek/kadın hala umut besleyen insandır.

Burada şimdi yok ben öyle değilim/eski sevgilim öyle değil hala arkadaşça görüşüyoruz rererö diyecekler ama gerçekler böyle.

ben bu kadar geniş olmaya karşıyım galiba ya. tamam ilişki saygı üzerine kurulu falan filan da ilişkinin sonu genelde o karşı taraftaki eleman yüzünden oluyo teyit edildi. iletişimi koparmaya gönüllü olmayan sevgili empati de kuramıyosa huzur kaçar zaten bi yerden sonra. ne bileyim ya insan sonradan hep pişman oluyo sesini çıkartmadığına böyle şeylere. ben o kadar modern olmayıvereyim ya olmaz öyle iş.

kara murat benim. sevdiğim biriyle daha yeni bu konu yüzünden tartışma yaşadım ve çok üzgünüm ama ben daha da "abartacağım". karşımdaki kişi insan gibi insan olduktan sonra ve bana güven verdikten sonra isterse aynı yatakta yatsın, umurumda olmaz. farazi konuşmuyorum, tecrübe ettiğim hisler bunlar. sadece karşılıklı bu güveni hak edecek iki insanın bir araya gelmesi zor. hak edenlerin ciddi bir kısmı aha buradaki eğilim yüzünden arada kaynıyor. bazıları bunu hak edecek insan olmasına ve bunu bilmesine rağmen karşısındakine o şansı tanımıyor. denk gelmesi çok zor ama imkansız değil. insanları tanıyın yeter.

reelde görüşmesi, evinde kalması dışında bence sorun yok. fb, instagram, twitter filan önemli değil bence.

şubatsonrası +1

ciddi ilişkiyse ya da artık eşse olmaz tüm mecralardan silinmeli tüm ilişki kesilmeli ve görüşülmemeli. doğru olan budur.

naber'in ikinci sayısı çıktı.

Naber çıktı mı, hemen alayım.

Soruya gelince, bizler çok farklı bir kuşağız. Ben de aşağı yukarı sizin gibiyim, çalışıp ayakları üzerinde duran bir bireyseniz kimseyi dinlemenize gerek yok, kendi doğrularınız üzerinden ilerleyin.

www.acikbilim.com

kuşaklar arası çatışma. biz x neslini anlamıyoruz peki ya z nesli bizi ne kadar anlayabilecek?

abi büyük ihtimalle o şekilde olmayacak. bizim nesil feci derecede koptu önceki nesillerden. Küreselleşme, internet vs.

Ha ama en fazla sen PES atalım dediğinde o zamanın trend bir şeyini kastederek "Dede x varken PES ne ya? hofff" çekecektir torunun.

"yani yaşlanınca illa evin içinde bile takım elbise modunda gezip türk sanat müziği mi dinleyeceğiz? "

bu yaşlanınca edinilen bir özellik değil. bunu yapan adamların gençliği de o şarkılarla geçti, öyle bir dünyada yaşadılar. sen de nasıl bir dünyada yaşadıysan, nasıl alışkanlıklar edindiysen yaşlandığında o dünyayı yaşatmaya çalışan bir yaşlı olacaksın. bu sırrı burda bu şekilde öğrenmeni istemezdim. kısfmet.

20 sinde türk sanat müziği dinleyip tın tın modunda insanlar var . Kişiyle alakalı bunlar ben de değişeceimi sanmıyorum mesela , 33 yasındayım hala nerde festival var onun arayışındayım . Geçen abim dedi gerçekten bunu yapabilcek enerjin isteğin var mı hala dedi . Şaşırıyo bana bildiğin . Üstelik evli çocuklu bi kadınım .

BaZı insanlar yaşlanmıyor :)

Canım sağolasın çok vaktimi alıyorlardı derim :)

Gözüm seğirir sinirden.

yenilerini aldırırdım.

Parasi neyse verir alir.

önce intikam sonra şutlama. ucuz şeyler değil bunlar, hele de maddi durumun kötüyse çok sıkıntı oluşturur tamiri vb. aynı benzer seğerse bir şeylerini yoket sonrada terket

Taktir edersiniz ki maddi durumunuzun iyi olmadığını o da biliyordur. Sevgiliniz sonuçta. Eh, zorda kalacağınızı da tahmin ediyor olmalı. Sonuç = size verdiği değer.

blood for blood.

kıt kanaat*

kısasa kısas. kafasına sık.

tartışmayı o noktaya getirecek konu neydi önemli ama şu var ki ben adamın macbook unu kıracak raddeye gelecek kadar gözüm dönmüşse çok ciddi bi onursuz harekete maruz kalmışım demektir ve kendim o ilişkiye devam etmeyeceğim demektir zaten.
eğer devam etcekse de zaten kendisinin teklif etmesi lazım zararı karşılamayı.

makyaj malzemelerini çöpe atar en sevdiği bluzu elbiseyi keserdim ;_;

ps neyse de macbook sıkıntı aga

kırk kanaatsa sıkıntı büyük. Ödetirdim.

seviyorsan sorun olmamasi lazim. canin sagolsun der gecersin.

camdan atardım onu. birisi benim gitarıma hallenmişti bir kavga anımızda da, aklını alırım dedim de bırakıverdi elinden.

kızardım abi baska ne yapacan? muhtemelen küfürlü şekilde kızardım ama sonra ayrılırdık 10 yıl daha birini bulamadan dolaşırdım etrafta.

2 güne barışırsınız bişi olmaz.

1) KIT kanaat

2) kavga ederken aşırı sinirlenip etraftaki eşyalara zarar veren öfke kontrolsüz insanlara uyuz oluyorum. barışır, aynısını aldırtır sonra da tekmeyi basarım.

true blond+1
bugün bu kadar kıymet verdiğin eşyalarını kıran, yarın bigün burnunu çeneni kırar.
öfke kontrolü sorunu var demek ki. Olmaz öyle insanla, bile bile lades.

İki sol direk, bir sağ kroşe.

Tartismayi da yaz bi daha düsünelim.

konusuna göre değişir. hatun cinnet geçirmiş?

kadını erkeği yok bu işin.

kadınım ve sevgilim bir şeye sinirlenip playstation'ımı kırsa ben de kafasını kırarım. bir de üzerine mac'imi kıracak?! camdan atarım kendisini.

sorun şu ki, neden yaptı? sen haklı bir sebebi olduğunu düşünüyor musun? bunlar önemli.

benim gidip sevgilimin bilgisayarını camdan atmam için bana çok feci bir şey yapması lazım. gis'e katılıyorum bu konuda da, sevgilimin bilgisayarını kıracak hale gelmem için onunla bir daha görüşmeyecek/ayrılacak kadar kızmış, sinirlenmiş, hatta delirmiş olmam lazım.

Parasini isterdim vermezse ayrilirdim. Saka degil, meblag buyuk.

ulan kadına el kalkmaz, siklet farkı var kadınla doğuşulmez diyom ama benim preysteyşınımı kıracak var ya torpido gözüne sokarım öyle kızı. "seviyosan sorun olmaması lazım" diyenleri de anlamıyorum. lan o sevmiyo mu, severken pleysteyşın'ı kırmış ama? ben de onun kafasını kırayım, sorun olmaması lazım? allah allah.

ben şiddet yanlısı bi insan değilim. sevgilim ne yaparsa yapsın gidip herhangi bi şeyini kırmam. ama gelip benim pleysteyşınımı kırarsa hah işte o zaman kafasını patlatırım. ateş çıkana kadar duvara sürttürürüm o kafayı. derisini yüzerim. hain.

kırdığı şey öyle eline geçirip fırlatabileceğin bi şey değil. öyle olsa sorun etmem. ne bileyim o an elinde bardak vardır onu duvara çarpar eyvallah, "sen ruh hastası mısın beybisi" deyip sakinleştiririm falan da play station ulan. gidip bunu kaldırmak, fırlatmak, kırmak için manyak olmak lazım. kısasa kısas, kana kan, dişe diş. FAYT

Kafasini kirarim. Oyle sevgili mi olur? Nereden buluyorsunuz boyle adamlari?

yalnız milletin tikini vermiyosun gelip başka bişeyini de kırcaklar sdfs

geçmiş olsun, yani evet malın mülkün bir önemi yoktur, bugün olur yarın olmazlar; ama bu malın nasıl yok olduğu önem taşıyabilir. Yani ne bileyim macbookonuzu taşırken düşürüp kırar, "canın sağolsun senden değerli mi" der geçersin, ya da işte sakardır felan, bunlar maddi durumunun önemi olmaksızın tolere edilebilir/edilmesi gerekir şeylerdir.
Ama tartışma esnasında sinirlerine hakim olamayıp bu kadar eşya kıran bir insana halk arasında "histerik" denir, duygularını ve öfkesini bu kadar kontrol edemeyen bir insanın tedaviye ihtiyacı vardır. Bu konuda tartışmanın sebebinin hiç bir önemi yoktur, haklılığın da öyle. Bir de bu yoğun öfke nöbeti geçtikten sonra "ama" lı çokça cümleleri olabilir, siz de anlayış gösterirsiniz. Bir sonraki öfke nöbetinde kırılan şeyin kafanız olmamasına dikkat edin.

Ruh hastasına bak, suratına yapıştırırdım sağlam bir tane.

aynısını alacak. özür dileyecek.

sinirden çıldırırım heralde. macbook'umu hemde. kesinlikle parasını almadan ayrılma.

kavga sırasında kazayla mı oldu yoksa intikam alma amacıyla bilerek mi? ona göre değişir işte.

Ciddi sinirlenirim öyle böyle değil. Ama bir şey yapmam sanırım. Alıştım değişik ölçülerde sinir krizi geçirmesine ama çok olurdu o. Yine de bir şey yapacağımı sanmam.

Parasıni isterim ve sepetlerim
öfke kontrolü olmayan insandan uzak duracaksin

maddi durumu iyi olmayan adamın evinde maccbook ps nası olsun ziya.

www.youtube.com

mekbukunu kırdı ama seni selebriti yaptı;
www.eksiduyuru.com

KIZIN SANA VE SENİN SAHİP OLDUĞUN DEĞERLERE SAYGI GÖSTERMESİ GEREKİR. OYUN OYNAMAYI SEVİYORSAN BOKUNU ÇIKARMADIĞIN SÜRECE SAYGI DUYMAK ZORUNDA. BU DUYGUYU KARŞIYA GEÇİREMEZSEN BİR DAHAKİ SEFERE EŞYALARIN KAFANDA KIRILIR. ŞAHSİ TAVSİYEM KIZA YOL VER HA YOK DİYOSAN YAŞA DA GÖR .)

E master alanı? Önceki eğitimin? Not ortalaman? Para durumu?

Ne kadar geniş bir soru sorduğunun farkında olmalısın.

sen bence iyice bi araştır sonra gel bidaha sor sorularını. alanını bile yazmamışsın.

Finans alanı. London civarı olmayan ekonomik yerler tabiki.

Para durumu demişsiniz ama fiyatları bilmiyorum ki en ekonomik bölge okul tabiki. Daha çok pre Master denilen programı deneyen var mı bunu merakediyorum.

pre Master noluyo yani neyin Master a nasıl bi hazırlık yapıyor. Yani gideyim mi diye soruyorum gerekli mi ki? O king li okul ne ola ki? Tam adını bilen ya da nerden bulabilirim bilgi verirseniz sevinirim. Acentaya ayrıca servet vermek istemiyorum. Vize alabilir miyim rahat bir şekilde acentasız ?

Merhabalar,
Ben burada master yaptim ve su an doktora yapiyorum, bircok arkadasin okul basvurularini da yaptim. Elimden geldigince yardim etmeye calisirim. kolayliklar diliyorum

Olay çok uç olduğu için tahmin yürüterek taboo (nat geo belgeseli) bölümü olabilir diyorum.

cool story bro

serin hikaye birader

önemlidir.

serin öykü kardeş.

Çocuk tatmin edememekten değil STD'den korksun.

aynen insan korkuyor. bu gerçekle yüzleşmemek lazım herhalde bazen. sanırım mesele ruhun orospu olmaması.

En baştan alalım; doğduk, büyüdük ve fıtratımız gereği bazı ihtiyaçlarımız oluştu.

Tecrübelerime göre;
Normalde insanın doğası gereği, en uygununun ergenlik bitiminde kişinin eşini bulması olarak görmekteyim. Günümüz sosyal hayatı gereği, bir kişiyle hayatı birleştirmek yaşça geç zamanlara tekabül ediyor (okulu bitirmek, iş hayatını düzene koymak vs. 30lu yaşları buluyor).

Tabi ki hayvanların da duyguları var fakat, bir insan için seks, sadece fiziksel zevk ve soyu devam ettirme değildir. İnsan için seks; ruhların eşleşmesi, tamami bir birlikteliktir. Bir insanın seksten zevk alabilmesi (yani seksi başarabilmesi) için ya tamamen hayvani düşünerek fiziksel zevke odaklanması (ve bu durumda karşı tarafın tatmin olması önemli değildir) ya da partneriyle ruhsal ve bedensel bir bütünlük hedeflemesi gerekir.

Diyeceksiniz ki bir kişiyle hayatı birleştirmeye niçin bu kadar taktın? İnsan bu ihtiyacını herhangi ve farklı kişilerle gideremez mi? İlla evlilik mi olmalı? İşte en can alıcı noktaya burada geleceğim.

Asıl parmak basmak istediğim konu şudur ki; bir kişiyle birlikte olduk, bazı tecrübeler edindik ve o kişiyle ilişkimizi kestik, sonra birileriyle daha olduk, birileri daha, birileri ve bir çok kişiyle daha birlikte olduk. Bu kadar çok kişiyle birlikte olduk, en son edindiğimiz tecrübe nedir?

Şahsen benim edindiğim tecrübe şudur; insanlara dokunduk, onların tepkilerini gördük, insanların uzuvlarını beğendik... Sonra, bir başkasıyla olduk, bir hareket yaptı, aaa bu hareketi o da yapmıştı, o da aynı şekilde gülümsemişti, aa onun da kalçası böyleydi, aa onun da kolları böyleydi, aa onun da boynu böyleydi ve şu an örnek veremediğim, sizlerin de aklına gelen bir çok şey seks sırasında aklımıza geldi, nasıl odaklanacağız? Birlikte olduğumuz herkes, birlikte olduğumuz herkesi hatırlattı bize.

Şahsen benim psikolojim bozuldu bu tecrübeler doğrultusunda. Ben her konuda doğaya uygun hareket etmeyi tercih ederim. Kişinin, birlikte olduğu kişi sayısı çoğaldıkça bir insanın tek eşli olması gerektiği sonucuna varması gerektiğini düşünmekteyim.

Dediğim gibi, günümüz sosyal yaşam düzensizliğinden dolayı ihtiyaçlarımız doğrultusunda biz dokunmamamız gereken kalplere dokunmaya belki devam edeceğiz, taa ki hayat eşimizi bulana kadar...

Sorunun net cevabı olarak: Benim düşüncelerim doğru ise; 50 kişiyle birlikte olup, hala bu sonuçlara varamayan kişi, seksi amaç değil, araç olarak kullanmaktadır ve binlerce kişiyle de olsa o sadece sürtünmekten zevk alacaktır(ta ki birisi ona gerçek seksi öğretene kadar.)

Maaşlar tersi olsa bile İrlanda seçerim.

Irlanda seçerim. Sektör ne?

İrlanda'daki google ofisi belli ki.. Durma git

irlanda. tartışmam bile.

Her halukarda İrlanda, düşünmeye değer mi?

Sizi burada tutacak bir sebebiniz yoksa kesinlikle irlanda.

Bu soruyu sormak bile abes. bence sen gitme, kal burda.

TR'de neresi olduğu önemli. istanbul değilse, TR de değerlendirilebilir. yaşamayan bilemeyeceğinden yurtdışı uzaktan hoş geliyor. ama sağlam arkadaşlıklarınız, iyi aile bağlarınız varsa hiç de kolay değil.

İrlanda maaşını TL bazında değerlendirmeniz de yanlış.

www.numbeo.com

Irlanda pahalidiyorlar ama katilmiyorum. 8K ile cok guzel bir hayat kurarsin. Ama Irlanda sikici bir ulke.
Net sonuc: Irlanda'da 2 yil calis, kalici oturma ve calisma iznini alinca para basmaya baslarsin. Ya da Turkiye'ye doner yonetici pozisyonunda daha iyi maas alirsin.

bogaziçi iktisattan mezun olup da iş hayatında sıkıntı çekenini görmedim. "mesleğin olmayacak" gibi bir saçmalık nedir allasen?

anladıpım kadarıyla ankarada yaşıyorsun. istanbula git. boğaziçinde oku. kendi kendine yaşamayı öğren.

ezbere dayalı olmayan hukuk diye bir şey yok. tabi ki uygulamaları vardır ama hukuk bu sonuçta.

hukuka özl ilgin yoksa ki yok gibi duruyor zorlanabilirsin. çok disiplinli çalışman gerekecek vs. boğazıçi de öyle ama iktisatta o kadar kasman gerekmez.

senin hukuka ilgin var mı, bitirince hangi işi daha severek yapacaksın gibi sorulara cevap vermen gerekiyor önce. bunun dışında biz ne desek boş çünkü ikisi de güzel, gelecek kaygısı yaşatmayacak bölümler.

bu arada boğaziçi ekonomi bitirince iş hayatında sıkıntı çekersin diyenler çok yanılıyor. biraz kafasını çalıştırana, staj vs. ilgilenene güzel imkanlar var işletme, ekonomi gibi bölümlerde. boğaziçi olunca daha da kolaylaşır işler. ha ama nasıl olsa boğaziçine girdim diye mal mal yatan bir arkadaşım vardı mesela ekonomide, şu an işsiz.

illa bir cevap istiyorsan ben boğaziçi ekonomi seçerdim.

edit: boğaziçi işletme olmuyor mu?

müsait bi gününde istanbul'a gel. sana boğaziçi'ni gezdireyim, sonra karar ver. boğaziçi'ne gelip de kafasını kullanabilen insanların güzel paralar kazanamadığını görmedim ben. aptalsa kazanamıyor.

Teşekkür ederim cevaplarınız için. Açıkçası hukuğa karşı özel bir ilgim yok, matematiksel bir bölüm daha çok ilgimi çekebilir. Ama uluslararası avukatlık ve ingilizce hukuk okumak da farklı bir şey sonuçta, bir türlü karar veremiyorum.

edit: @king lizard, işletme çok sınırda yani olmaz yüksek ihtimalle. bir de işletme okuyasım gelmiyor nedense.

Ekonomi pişmanlıktır. Ders içeriklerini iyice incele öyle karar ver ama iş olanağı bakımından 3. Senende bile işini ayarlayabilirsin uzun dönem stajla. İstanbul olmasının avantajı kesinlikle burada çıkıyor mesela.

Bilkent hukuk ise hukuklar arasında belli saygınlığı var özel devlet diye düşünme o yüzden.

İkisi de iyi kağıt üzerinde iş sıkıntısı da olmaz iyi para kazanırsın. Önemli olan hangisi sana daha uygun. Avukat hakim savcı ya da danışman olmak ister misin? Yoksa şu an karar veremem, farklı alanlara da kayabileyim seçeneğim olsun/bilemiyorum diyorsan ekonomi daha iyi bir seçenek olacaktır. Ve dediğim gibi mutlaka ders içeriklerini inceleyip karar vermelisin. Anketle olacak iş değil.

boğaziçi ekonomi.

tesekkurler yorumlar icin.
@patiska, guzel anlatmissiniz ama ekonomi neden pismanliktir onu tam anlayamadim :(

ikisi de çok güzel bölümler öncelikle tebrikler.

acemi'ye cevap olarak yazacağım biraz.

iş düşünmek zorunda kalıyorsun mecburen bu seçimi yaparken, anlıyorum. Ama işleri düşünürken de egonu karıştırma seçimine. orkid, prima satarken ajanslarla, yaratıcı insanlarla çalışan, reklam çekimlerinde ünlülerle takılan, satışları arttırmak için deneyler vs yapan ve çok mutlu olan insanlar da tanıyorum, şampuan mı satıcam ya diyip bir sene dolmadan çıkanlar da. Ama onlar şampuan satıyor, bunlar audit şirketinde skecıl ediyorlar demek, avukat zenginlerin ağız kokusunu çekiyor, milletin evlilik hikayelerini dinliyor, pilot havada şoförlük yapıyor, manken kıyafet askılığı yapıyor vs demekten farklı değil.

Beyaz yakalı işlerin hiç biri diğerinden önemsiz ya da diğerinden üstün değil. Sonuçta kar amaçlı kurulmuş büyük şirketler var, bunların fonksiyonlarını yerine getiriyorsun ve başarılı olursan yükseliyor, iyi bir hayat standardına kavuşuyorsun. Başlangıçta bazı pozisyonlar daha hızlı yükseltse de bir yerden sonra Boğaziçi, Bilkent gibi bir yerden mezunsan çok farketmiyor. Audit şirketine girersin yıllarca deli gibi çalışırsın 10-15 sene sonra auditte partner ya da bi şirkette CFO olursun, avukatlık ofisine girersin orada da deli gibi çalışırsın yıllarca orada da sonra partner olursun ya da bi şirkette hukuk direktörü, p&g ye girersin 10-15 sene sonra direktör olursun ya da daha ufak bir şirkette genel müdür vs örnekleri çoğaltmak mümkün. o yüzden sana ne keyif veriyor, neyi 30-40 sene daha severek yaparım onu bulmaya çalış. tabi bunu 2 ayda bulamayacaksın o yüzden ben a)boğaziçi diyorum, hem daha geniş iş alanından hem de ist vs ank dan.

@acan
dediklerinize katılıyorum ileride yaşam şartları vs. açısından çok büyük farklar oluşacağını düşünmüyorum ben de. matematik kafam ağır bastığı için ekonomiye kayıyorum biraz ama burada okumanın rahatlığı vs. gibi şeylerde de bilkent ağır basıyor. tercih fuarlarına falan gideceğim tabi daha, bir karar vericem mecbur.

Öncelikle ben boun ekonomidenim.

İkisi de çok spesifik alanlar aslında ama hukuk daha can sıkar herhalde uygun olmazsa. Ezber yok diye bir şey yok, ne olursa olsun her bölümde ezber var, hukukta çok daha fazla var. Lise gibi değil artık. Sayısal seviyorsan ekonomi sana sanki daha uygun, hele boğaziçinde bol bol matematik görürsün, sayısal sevgini tekrar gözden geçirirsin bile :) İş bakımından iki okul da sıkıntı yaratmaz, eğer 4 yıl yatmazsan, kafayı çalıştırırsan iş bulmak çok kolay. ben daha 3. sınıfın başında bir yere girdim hala hiç fena sayılmayacak bir maaşla full time çalışıyorum, yazın da 2 stajım var yoğunluktan kafamı kaldıramıyorum. Boğaziçi hakkında hayallerini çok yukarıda tutma, okul gerçekten amele kaynıyor sonuçta tek bölümü ekonomi değil, zibilyon tane saçma sapan bölüm var ve iyi öss kafası çalışan adam demek değil. Ekonomi nispeten iyi.

İyi yanları: Eğitim iyi, ingilizce ciddiye alınıyor, ismi oldukça saygı uyandıran bir bölüm, hocalar iyi, yoklama alınmıyor neredeyse hiç bir derste (bu benim için kötü bir özellik aslında ama çoğunluk seviyor), okul güzel, istanbul güzel, güney kampüs güzel, kütüphane güzel.

Kötü anları: Okul çok kalabalık, devlet okulu olduğu için ilgi alaka minimum seviyede, elinden tutan kimse olmayacak yani; hocalar da öyle ne ödev var ne yoklama ne ilgi, kendin kovalaman lazım; güney kampus diye geleceksin derslerin neredeyse hepsi kuzey kampusde, güneydekiler de natuk birkan'da; ders yükü yine de ağır, işletmeye göre falan çok daha zor; bölüm öğrenciyi iş hayatına değil de akademiye hazırlamaya çalışıyor, staj, kariyer vs hak getire kendin ayarlaman lazım; etiler trafiği, hisarüstünde acayip fiyatlara kalabileceğin dandik evler, yokuş yokuş yokuş :)

Yani gördüğün üzere şikayetim de çok ama ben genel olarak memnunum yaptığım tercihlerden, bölümü de seviyorum. Ben iyi ki işletme seçmemişim diyorum, bana göre değilmiş ama sen bir düşün, seveni çok. Yatarak mezun oluyorsun falan.

Bu da benim yıllar önce senin durumundayken sorduğum soru, nostalji oldu duygulandım :) :

www.eksiduyuru.com


Bu arada bana verilen şu tavsiye doğruymuş, dikakt et: Eğer mutlaka yurtdışında master/doktora yapacağım diyorsan ve deli gibi ders çalışıp 4 e yakın bir ortalama getirecek karakterin yoksa boğaziçine gelme. Koç'taki arkadaşların rahat rahat takılıp mis gibi ortalamalarla kabul alıyorlar, bizim bölümde daha çok çalışıp daha düşük ortalama getiriyorsun; e yurtdışında da boğaziçi öyle çok bilinen bir okul değil, ortalamaya bakıyor millet patlıyorsun.

taze bir avukat olarak hukuk kısmıyla ilgili yorum yapacağım.

istemeden hukuk yazdım, hukuk denildiğinde akla gelen ilk okullardan birinde okudum. okulu ilk dönem bırakmayı düşündüm. össden yeni çıkmış birine tarih, iktisat ve anayasa hukuku ağırlıklı program sudan çıkmış balık etkisi yarattırdı. ikinci dönem roma hukukuyla okulu ve bölümğ sevdim. bilkent hukuk, "hukuk camiasında"(sevilir böyle sözler:)) diğer okullara oranla bilinen ve sayılan bir hukuk. mezunlarının geldiği yerler de gayet iyi yerler. yani bir berkesu üni mezunu gibi olmayacaksın ondan emin ol. ama hukuk zor, onu diyeyim. ezber de çok onu da diyeyim. fakülteye girdiğimde ilk duyduğum laf kanun ezberleyecekseniz gidin buradan olmuştu. gerçekten de kanun ezberlemedim. ama bir noktada bir baktım ki kanun numaralarından tut maddelerine kadar hepsi beynime işlemiş resmen. zevkli bir bölüm, toplumun temel taşlarından birinin nasıl oluştuğundan başlıyor, günlük hayatın her noktasına etki eden her ıncık cıncığı öğreniyorsun. bir de gerçek şu ki, gerçekten istemeden hukuk okursan heder olursun. bunun daha 1 yıllık rezil bir stajı var. avukatlık sınavı desen piyon olmuş, canları sıkılınca öne sürüp geri alıyorlar. sonra gerçekten doktorluk gibi, ömrün boyu okumak zorundasın. her gün yeni bir karar her gün yeni bir mevzuat. alanına göre çok azını da bilmen gerekir, çok büyük kısmını da. şirkette de çalışabilirsin, gece 4 te çıkılan ofislerde de. büro da açabilirsin, hakim savcı olup il il gezebilirsin de.
avukatım demek beni mutlu ediyor, bu ünvan vardı ve ben onu almak için gece gündüz çalıştım. ileride sen de böyle hissedebilirsin, buna eminim.

gel gelelim, yurt dışında/türkiyede çok daha rahat iş bulabileceğin, pek çok pozisyonda çalışabileceğin ve hard core prestijli bir okul boğaziçi. ben olsam kaçırmazdım. hukukta sınırlı bir alandasın, bir yere kadar yükselirsin ama ekonomi bu kadar dar bir alan değil.

bunlar benim düşüncelerim. gerçekten 6 sene sonra stajyer avukat olarak adliyede memura kendini sevdirmeye çalışmak mı, çalışmaya gerçekten başlamış olmak mı? 8 sene sonra işini beğenmediğinde değiştirebilmek mi yoksa "ulan bunca sene ceza yaptım şimdi nasıl m&a'ye geçerim" düşüncesiyle iş değiştirmeye çalışmak mı? benim perspektifimden durum bu.

Ikisi de kendi icinde iyi. Bolum secin, hukuk mu ekonomi mi.

Anketle karar verilecek bir is degil, sizin sahsi ozellikleriniz dikkate alinarak karar verilecek bir secim.

Yazdıklarından yola çıkarak bence okulundan bağımsız olarak Ekonomiyi seçmelisin. Neden dersen, diğerlerinin de yazdığı gibi çok normal olarak ne işle ilgilenirsen mutlu olacağını kestiremiyorsun.

Hukuk baya özel bir bölüm. Hukuk okuyup sonra kariyerini 360 derece döndüren bir insana henüz denk gelmedim. Fakat ekonomi altyapısı ile mühendislik ve tıp hariç istediğin neredeyse her konuya yönlenebilirsin.

Ayrıca İstanbul'a alıştıktan sonra ankaraya dönmek istesen de dönemiyorsun. Ankarada özel sektör baya kısıtlı hem de istanbul koşturmacasına alışmış biri olarak onu arar oluyorsun.

Hukuk okumayın. Bilkent hukuk şahanedir, ama hukuk sırf okumuş olmak için okunacak bölüm değil. Kaldı ki rekabet çok yüksek, mezun çok, maaşlar düşük ve piyasa şu an çok kötü. Kendi işini yapman ayrı zor, bir büroda senelerce günde 10-12 saat çalışıp ancak öyle bir yere gelebilmen ayrı zor. Hukuk okuduktan sonra iş imkanı da çok kısıtlı. Avukatlık yapmak istemezseniz hakimlik savcılık yapacaksınız, onlar zaten sevilmeden yapılmaz. Noterlik sırası emeklilik yaşında gelşyor. Danışmanlıkta da pek para yok. Hukuk okursanız uzmanlaşmanız da lazım. Yani yüksek lisans yapıp daha az rekabet olan daha gelişime açık alanlara yönelirsiniz ama tabi bu arada seneler geçecek. Bir yandan çalışacaksınız da tabi.

Hukuk ezber kesinlikle değildir, son olarak da bunu demiş olayım.

Ekonomiyi tercih edin bana sorarsanız çünkü bir mesleğe yapışıp kalmamış olursunuz yolun sonunda. Dediğim gibi, hukuk sırf adı var diye okunmaz. Sevmek şart.

Ben de ekonomi üzerine bir şeyler söyleyeyim


Türkiye'de Odtü-Boğaziçi yerler de dahil olmak üzere bu bölümde sen kafanı kullandığını mı zannediyorsun? Adam çıkıp portakalın talebe bağlı fiyat elastisitesinin grafiğini çiz dediğinde- mikro 1 dersi - senin analitik beynin onlarca faktör ararken sen hocanın sana ezberlettiği şekilde öğreneceksin. Aynı şey maliye para politikaları için de geçerli -makrekonomi- Matematik geometri dersleri gibi geçmiyor bu bölüm sadece ama sadece ezber yapıyorsun. Bir yerden sonra ekonomi okudğunu bile unutursun. Git istediğin ekonomi öğrencisine sor, AB ekonomisini
Türkiye ekonomisini yorumlamasını iste ne söyleyebilir sana. Keynezyen iktisat ile şikago okulu arasındaki farkları kaçı biliyor? Kaçı adam smith okumuş keynes okumuş*

Abicim bunları sana niye söylüyorum, fizik kitabı vardır değil mi kanunu Newton yazmıştır Serway kitaplaştırmıştır. Ekonomide her ne kadar kanun derecesinde kesinlikler olmasa da referans kitaplar bellidir. Hangi okul referans kitaplar üzerinden ders işliyor veya okumayı zorunlu kılıyor?

Hangi okula gidersen git adamın kadının biri gelecek sana elinde notlarla tahtaya bişeyler yazıp çizip gidecek sen bunları not adı altında toparlayıp ezberliceksin.
Matematik altyapısıymış ekonomi altyapısıymış bırakın bunları.


ps* boun ekonomi

cevaplar için teşekkür ediyorum. bilkent hukuk beni diğer hukuk fakültelerine göre biraz daha ayrıcalıklı yapmaz mı peki?

hangisine göre mesela?

gözlemlediğim kadarıyla iyi denilen okullar istanbul, marmara, ankara, gsü, bilkent, bilgi, koç. akademik kadrolar, yayımlar ve kaliteleri bakımından durum bu.

-şahsi görüşüm tabii ki, vurmayın-

seni, mezunlarına karşı ayrıcalıklı yapmayacağı okullar şunlar olabilir kanımca,

koç, istanbul, gsu, ankara

@whimsical
bana kalırsa boğaziçi ekonomi ismi çok daha havalı. artislik yapmak tek amacım olsa direk boğaziçi ekonomi yazarım zaten. ama hukuk mezunlarının yaptığı işleri çok kısıtlı anlatmışsınız gibi geldi bana.

Neresi geldi ?

küfredicem ama bu kesin ekonomi yazmıştır o kadar anlattık.
kendi bilir.

#52950596

bilkent hukuk olmuş

Ege ve 9 Eylül arasında kararsız nasıl oluyor? Ege'de okumak varken 9 Eylül gereksiz.

PDR Yeditepe İng. Tam Burslu okusun bence.

pdr okuyanlar bin pişman hukuk okusun sakaryada.

PDR Yeditepe İng. Tam Burslu derim.

Dediğin gibiydiler bunları yaparsın.

Gibiysen*

mobilim edit'leyemiyorum.

Internette ornek testler bulmak mumkun. Writing/speaking harici bolumleri bu sekilde test edebilirsin.

Toefl ibt 79, yds 65 ile denk. Yapman lazım.

büept grammer diye bir bölüm içermiyor zaten. writing, listening ve reading var sadece. writing akarım diyorsan diğerleri kolay zaten

Arbanın dayanıklılığı önemli sanırım, yani emniyet kemeri takılıysa çarpmadan öleceğini zannetmiyorum ama sonra kurtulup arabadan çıkmak lazım.

Araba içeriden tamamen suyla dolmadıkça kapı açılamaz. Ha okyanusu kaldırmaya çalışıyorsun komple ha kapıyı açmaya çalışıyorsun. Aynı şey.

Araba suya çarpınca ciddi bir çarpma efekti olur ve bence içerideki kişi o çarpma hissiyle ölür. Ama bu tamamen subjektif yorumumum.

en son lise 1'de fizik gördüm, onu da ortalamayla geçtim ama bildiğim kadarıyla suyun içindeyken kapıyı açamıyorsun basınçtan dolayı. öyle kapıyı açıp yüzeye çıkayım olayı yok. bi de ben etrafın başka bi cisimle çevrili olduğu için arabayla düşersen ölmeyeceğin varsa da ölürsün diye tahmin ediyorum. beton etkisi nedeniyle arabanın içinde ezilirsin, pestilin çıkar.

tabii bu benim hiçbi şeye dayanmayan düşüncem, because fuck science.

araç sualtına girdiğinde camları kapalıysa ve araç içerisine su girmemişse kapıyı açma ihtimali yoktur. kurtulamaz. tek kurtulma şansı; aracın içerisine su dolmasını sağlayıp basınçları dengeler ve çok ama çok şanslıysa kapıyı açar ve kurtulur.

Arabanın kütlesinden bağımsız olarak yer çekimi ivmesini 9.8 alırsak arabanın 64 metreden düşmesi 3.61 saniye alır, bu sürede arabanın hızı 35.42 m/s yeye ulaşır. Bu da saatte 128 km hıza denktir. Her ne kadar tam olarak doğru olmasa da 128 km ile giden bir araba ile duvara bodoslama çarpmak olarak düşünebilirsin bunu. Böyle bir çarpmadan sağ kurtulma ihtimali sıfıra yakın ama emniyet kemeri, hava yastığı falan derken yine de münkün. Lakin sağ kalsan da kesinlikle baygın olacağın ve büyük ihtimalle bazı kemiklerin kırılacağı için arabadan çıkman imkansız. Çarpmadan sağ kurtulsan bile boğularak ölürsün.

Ki bu senaryo en iyi ihtimal olan arabanın burun üstü düşmesi için geçerli, araba ters dönüp tavan üstü düşerse falan direk ölürsün.

Buradan, sapasağlam arabanın ne hale geldiğini videonun sonunda görebilirsin:
www.youtube.com

Beton etkisini arttırır araba içinde olmak. İnsan, suya değil arabanın sert zeminine çarpmış oluyor öyle bir durumda.

not: mühendisim dağılın.

boğaziçi köprüsünden düşerse ölebilir ama fatih sultan mehmet'ten düşerse bilemem.

Arabanin kapisini acamazsin su icindeyken. O durumda yapabilecegin tek sey arka veya yan camlari kirmak. Onlar daha kolay kirilir.

araba kağıda döner. içinde parçalanırsın. 64 m boru mu :(

Ya o degil de beton etkisi yapacagindan neden bu kadar eminiz ki? Normal dusse dahi tekerlekler var ve ilk once onlar girecek ve hizi yavaslatacaklar. Tekerleklerin de yuzey alani cok fazla degil ki. Yapar mi gene bu durum halinde?

Adam öler.

yaz günü malum camların açık olduğunu düşünürsek, kemer takılıysa ve arkadaş yüzme biliyorsa kurtulur.

ancak diğer ihtimallerde kurtulma şansı yok denecek kadar az.
içeride sağ kalsa bile kapıyı açması imkansız.

Önce tekerler suya değer ve yavaşlatır diyen kişi trollüyor. Trollemiyorsa da ilkokulu henüz bitirmemiştir... :/

@scent of a pastrami: hayır trollemiyorum. beton etkisini hafifleteceğini düşünüyorum. yüzey alanı daha az olduğu için. suya atlarken elleri önde götürmekle aynı mantık.

kapıyı açmak? Hahahahhaha
Camı açsan daha iyiydi tabi elektronik olarak çalışırsa o esnada :)
Rüzgarlı havada bile kapıyı açmak zorken sen suyun içinde kapı açıcaksın?
Kurtulması çok zor düşen kişinin %1 diyebilirim.
Araba ile 1 metre yüksekten suya düşüyorlar içinden çıkamıyorlar.Seninki çok fantezi olmuş.
Inception izledin galiba

bak bu düşmüş bi araba; fbcdn-sphotos-h-a.akamaihd.net

bak bu da düştüğü yükseklik; fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net

okulunuz ing transkript vermiyor muydu? erasmus goygoyu yüzünden tüm okulların vermesi lazım. okuldan alamaz mısınız? başka şehirdeyseniz rica edin kargoyla göndersinler.

Lise şeysi bu :/

E geri git tercümana? De böyle bile mallık yapmışsın. Düzeltir.

Gerekirse noter parasını da o verecek gerekirse. Yeminli Tercüman demek hata yapma lüksü yok demek amk. Yaparsa da ödesin işte.

Konu hakkında bilgim yok ama dilekçeyi ciddiye alırlar. Yolla.

bazen elinde, bazen değil. çoğu zaman elinde. ayıplama/dışlama "hakkımız" tabi ki yok. görüşmeme, bir araya gelmeme, eleştirme, yol gösterme, öğretme gibi seçeneklerimiz var.

Evet.

Çünkü hepimiz tanimisizdir ne ilkokul okuyamayip da kendini geliştirmiş insanlar.

cahil bir insan haliyle bilgisizliğinin de farkında değildir aşağılayıcı olmamak kaydıyla bunu ona hatırlatmak caizdir.

Nihat hatipoğlu mu ney bu cevaplara 600bin alıyor işte sen düşün.

cahil olması kendi suçudur, günümüzde "bana şunu öğretmediler" diye bir bahane yok çünkü. hem kimse 74 yaşındaki köylü bir amcadan uçak motoru tasarlamasını beklemez, ondan istenen çok daha temel düzeyde şeyleri bilmesidir. o yüzden günümüzde cehaletin, istisnai durumlar dışında kişinin suçu olduğunu düşünüyorum.

ayıplama/dışlama hakkımız ise bana göre yok. hatta cehaletin "suç" olması konusu da tartışılabilir. kişisel olarak ilgilenmeme, uzaklaşma gibi seçeneklerimiz var ama ayıplamak ve dışlamak doğru değil. bilgi güçtür. insanları aşağılamak ve kategorize etmek için kullanılan bir şey ise, güç değildir, olamaz. kontrolsüz güç de güç değildir. ege bir göl değildir. olamaz. desinler değişemem. resimler değişemez.

Kişi ve çevresine göre değişir.

Açıktan herhangi bir dışlama ya da ayrımcılık yapma lüksüne sahip değilsin. Ama içten içe nefret edip cahilliğin daha az olduğu yerlere (mahalle, semt, şehir, ülke, Kıta...) göç edebilirsin.

şartlarıyla düşünürüm: imkanları varken kullanmıyorlarsa cehalet kendi kabahatleridir, evet.

Ne olursa olsun, kim olursa olsun %51 garanti onun suçu. Bu %100'e kadar gidebilir.

tam da bu sohbeti yapan bir arkadasimi anlatayim. insanlarin kendilerini duzeltmelerinin kendi sorumluluklari oldugunu soyluyordu ama ben de diyordum ki, neyin dogru oldugu bilgisinden bi haber insani nasil suclayabilirsin.
bunun hemen arkasindan da, is yerinde garajdan cikarken kazayla baskasinin arabasinin lambasini kirdigini anlatti. hicbir sey olmamis gibi devam etmis. simdi bu insana ne denir ki.. farkinda degil yaptiginin suc oldugunun. cunku oyle gormus ailesinden heralde.

parama göre ürün alayım diyorsun yani. şimdi benim gibi insanların söylediği bölümlere yönelerek hayatını şekillendireceksin öyle mi? kalemi eline al ve karşılığında para almadan da yapacağın meslekleri yaz. aman efendim türkiyeymiş yaşam koşuluymuş garantiymiş bırakın bunları olay sende bitiyor arkadaşım her ne yapıyorsan iyi ol ve sıyrıl bu kalabalıktan. evet şimdi daha özgürsün.

Boğaziçi'ne yönel derim.

ingilizce kusursuz oldu mu her kapı açılır, boğaziçinde halledersin bunu da

boğaziçi uygun olmakla birlikte özel üniversitelerin koşullarını da araştır derim. özel dediklerim de bahçeşehir, bilgi, kadir has...

bunların iletişim fakültelerinin seni yüksek lisans ve doktora için yurtdışına burslu yollama gibi bir fırsat sunması mümkün. kadir has'ta burslu okuyan bir tanışım şimdi kanada'da burslu yüksek lisans yapıyor...

Maalesef sözeldeki tüm bölümlerde ciddi şekilde işsiz kalma veya istediğin tarzd iş yapamama riskin var. Mesela iletişim fakültesindeki teknik bilgiye dayanmayan mesleklerin hepsini, iibf'ci de pekala yapabilir. Bu riski ortadan kaldırmak için doğru alan sözel değil.
İlla sözelden okuyacağım diyorsan, sıralaman çok iyi ama çok da fazla alternatifin yok.


Fen Edebiyat Yolu
Boğaziçi'ne gireceksin ----> Tarih veya Edebiyat bölümü. Çoğu insan gibi mezun olunca akademisyenlik düşüneceksin, bir ihtimal öğretmenlik, özel sektörde alakasız işler yapıp iyi para kazanma şansı var. Tarihin hareket alanı daha geniş (çift anadal için de öyle)
Koç Üniversitesi ---> Tarih ve Arkeoloji Sanat tarihini seçebilirsin, Koç'un imkanları gayet güzel.

İletişim Yolu
Devlet --> en iyi alternatif Galatasaray Üniversitesi --> Fransızca öğreneceksin, kendine buradan bir yol çizebilirsin.
Vakıf ---> Bilgi, Bahçeşehir, Kadir Has. Bu üçü iletişim fakültesi açısından bir adım önde. Genelde iyi imkanlar sağlıyorlar.

Aslında Koç Medya da var ama sıralaman orada tam burslu okumaya yetmiyor sanırım.

bu entrye bakabilirsin, çok daha detaylı anlattım
eksisozluk.com

Bu arada tm'deki puanın iyi bir bölüme yetiyorsa, sakın sözel puanı iyi geldi diye oraya yönelme.

Tartışmasız GSÜ iletişim.

Sonra koç medya ve görsel sanatlar.

Sonra bahçeşehir Reklamcılık.

merhaba hocam okul puanin ile netlerini mesajla atma șansin var mi cok onemli

birader PUANIN HİÇBİR DEĞERİ YOK. Bakacağın tek kriter sıralama. Oğlum insanlar bunu niye anlamıyor ya?

mesela bir sene sınavda matematik boru gibi sorulur. herkes bir önceki seneden 5'er net az yapar. Puanları az olur ama sıralamaları aynı kalır. Yani bir sene öncenin 25 mat neti ile o senenin 20 mat neti aynı sıralamayı verir. Anladın? (Verdiğim örnek tamamen farazi.)

dolayısıyla bakacağın tek şey sıralama. sıralaman geçen senekini tutuyorsa ne ala. turmuyorsa dua et olsun diye.

adam dilci arkadaşlar sakin. sıralama ve yüzdelik dilim krtiterdir. tercih olarak 5 üst 5 makul 5 alt tercih yapman faydalı olur.

Dil bölümlerinde 3 binlik oynama en son kat sayı muhabbeti kalkınca olmuştu. Yani sık görülen bir şey değil. Girememe ihtimaline kendini hazırlaman ve alternatif bulundurman iyi olur.

Psikoloji okumakla sosyoloji okumak çok farklı. Psikoloji okuyacaksan mezun olduktan sonra bu mesleği yapmak istiyor musun? Eğer bambaşka bir mesleğe kaymaya niyetliysen Boğaziçi, psikolojiden yürüyeceksen ODTÜ.

Odtü psikoloji ya da gsü uluslar ama sosyolojiye özel ilgin varsa akademi düşünürsen boün yaz sosyolojiye ilgin yoksa sırf boün diye yazma bence odtü psy

biraz alakasız olmuş bu iki seçenek ucu çok açık. böyle rastgele seçim yapma, biraz geleceğini kafanda kurmaya çalış, ne olmak istediğini düşün. bak biz yapamadık o yaşlarda, yandık istemediğimiz bölümlerde okuyup.

sosyoloji ne mesela senin için? sosyoloji okuyup ne olmayı planlıyorsun? sosyolojinin ne olduğuna, ders programının ne olduğuna dair fikrin var mı, kariyer olanaklarını düşünüyor musun? ik'cı mı olacaksın, turizme mi yöneleceksin, akademik mi kasacaksın, sosyolojinin iş alanlarını bir incele.

psikoloji ise ilerleyebileceğin bir meslek geniş bir alan sunacaktır, ama sen sosyoloji mi psikoloji mi diyebiliyorsan o motivasyon sende yok gibi. psikoloji sevmeden ilgi duymadan okunacak bir dal değildir. bol okuma çalışma araştırma gerektirir, hele böyle okullarda. yapabileceğine ve yapmak istediğine eminsen buna git derim.

siyaset demişsin. ama anladığım onu da istemiyorsun pek, ona yorum yapmıyorum.

okul olarak üçü de zaten çok iyi. birinde fransızca durumu var. diğerleri ankara mı istanbul mu diye düşünülmesi gerektiren okullar.

hepsini detaylı bir düşün bakalım. siz olsanız ne yapardınızla varılacak bölümler değil bunlar.

ukalalık yaptığımı düşünme: okuduğu bölümü hiç sevmeden boğaziçi'ni tamamlamış, iş hayatında acı çeken, idealim olan boğaziçi psikolojiye puanım yettiği halde gitmeyen ve hayatını pişmanlıkla geçiren bir abla olarak yazıyorum bunları. onlar ne yapıyor, büyüklerim ne der'le ilerlediğim için bu noktadayım. önemli olan benim ve şimdi de senin ne istediğin. ona yönel ki pişman olma.

bana kalırsa boğaziçi sosyoloji. hatta ilkokul öğretmenliği bile olsa boğaziçi. "sosyoloji bitirdin, sosyolog ol" diye bir şey yok. akademiye devam edebilirsin, pazarlama, araştırma, reklamcılık vs gibi bir çok iş dalında da çalışma gibi bir şansın var.

evet okumalar çok; ama bölüm içinde ilgini çeken alana yönelebileceğin onlarca ders var. bölüm dışında serbest seçmelilerle de ilgi alanınla ilgili dersler alabilirsin. ben mesela paso tarih, mimari, arkeoloji ve sanat dersleri aldıydım.

kendini geliştirebilmek için okul olarak çok fazla imkana sahip boğaziçi.

Odtu psikoloji bence

gsü uluslararasını düşünüp odtü uluslararasını niye düşünmüyorsun? sana vereceğim tek tavsiye kendini puanına göre kısıtlama. :)

ODTÜ uluslar da iyidir ayrıca littlejack+1

başlığa cevap: Odtü psikoloji.

Metne ve başlığa ortak cevap: Kesinlikle GSÜ

Koku koku koku.

vahşi hayvan olarak değerlendirildiğinden yasakmış evde beslemek.

avatajı, eğlendirir sizi işte, hareketlerine falan bakıp gülersiniz.
dezavantajları, asıl habitatı ormanlar olan bir hayvanı kıç kadar evin içine hapsederek ona kötülük yapmış olursunuz. size saldırabilir. size hastalık bulaştırabilir.

maymun, kişiyi öldürebilir bile, risklerden bahsediyorsak eğer.

avantajları konusunda bir yorum yapamayacağım ama bir dezavantajını söyleyim, çitaların boynuna tasma takıp evinde besleyen görgüsüz suudi kodamanlarından bir farkınız kalmıyor.

Bir de maymundan insana geçen değişik ve ölümcül hastalıklar var.

birincisi vahşi hayvan sayıldığı için artık yasak. çarli ile birlikte bitti o furya.

ikincisi de diyelim serbest, hayvana yazık, maymun, şempanze vs. evde bakılabilecek, beslenebilecek bir hayvan değil.

hepsini geçelim, hem serbesti hem de evde bakılabilecek bir hayvan diyelim, ya da siz "boşver doğasını" diyeceksiniz. evinizde ne avize kalır, ne perde. bu hayvanın doğasında oradan oraya atlamak, hoplamak, zıplamak, tutunup sallanmak falan var.

Birisi anlatmıştı. Buna sigara verince öğretmişler tadına bakınca küllüğe basıp söndürüyormuş. Sonra bi gün yemek yerken acı biber turşusu yemiş yanlışlıkla, onu da alıp küllüğe basmış. Tek koluyla yirmi kilo kaldırmaya başlayınca korkup vermişler bi yere.

maymunun hangi türü?

mesela şempanze denen hayvan seni alır, duvara, yere, cama, kapıya vura vura öldürür. Nat geo'daki bir belgeselde bir şempanzenin dört tane ağır siklet boks şampiyonu gücünde olduğunu söylüyordu. Dört tane diyorum bak.

Arabalara falan saldırıp Safari yapan koca bir aileyi yok eden şempanze haberi vardı. Yani illa alacaksan git göt kadar olanlarından al. Şempanze falan düşünüyorsan bir daha düşün.

"Hay senin duyarını..." diye giriş yapacaktım, yazının tamamını okuyunca söylediklerin mantıklı geldi. Haklısın.

Veteriner yerine veteriner ya da veteriner hekim yerine sadece hekim diyenler var bi de. Haklisin

ben hiç rahatsız olmuyorum. rahatsız olunmasını da anlamıyorum.

bana da insan ve hayvan ayrımı yapmacık geliyor, niye kendimizi bu kadar fazla ayırıyoruz diğer canlılardan?

buraya veya başka bir yere soru soracaksam 'kedim' derim. ama mesela soru bir hayvansever grubunda soruluyorsa oradaki oğlum veya kızım sözcüklerinin insan hakkında olmadığı da barizdir ve kullanılmasında sakınca veya yapmacıklık yok. o insanlar evde de kedi / köpeklerine kızım, oğlum dedikleri için soruyu da o şekilde soruyorlar işte. dert edilecek bir durum değil.

bana da çok saçma geliyor. ya ben akraba ilişkileri gibi halam teyzem dayım amcam diyeni gördüm, akıl sağlıklarının yerinde olduğunu düşünmüyorum

bana da çok saçma ya da saçma demeyeyim de gereksiz geliyor. hatta bana isim koyup o isimle seslenmek bile çok gereksiz geliyor. ha sen değil miydin kedine isim koyan diye soran olacaktır, özellikle bi üstteki minik donut arkadaştan bekliyorum bu soruyu asdf ama ona da mecbur kaldım lan, veteriner ille nüfus kağıdı çıkarmalıyız ve isim yazmalısın dedi, ben de mecburiyetten yuki yazdım. koymadım ama yazdım sadece. evde pisi pisi diyodum, lan'lı lun'lu hitap ediyodum falan. sanki yuki deyince, buyrun diyecek..

bana saçma gelmiyor. evde oğlum, kızım diyorum. çocuğun gibi oluyor, o kadar bağlanıyorsun ki. tabi herkes aynı derecede bağlanacak diye bir şey olmadığından saçma bulunmasını da anlayabiliyorum. sağda solda yazarken isimleriyle yazıyorum (tintin, mırmır, sherlock diye) oğlum/kızım yazmıyorum ama yazabilirim de, yani yazsam beni tanıyanlarca tuhaf karşılanmaz, oğlum/kızım yazıyorum diye ben de tuhaf karşılanmam. edit: şimdi hatırladım, "koca kafalı oğlum" diye yazdığım zamanlar oldu.

bir de verilen örneklerde hep bir ihmalkarlık, kusur üzerinden gidilmiş. oğlum/kızım diyecek insanın da hayvanı odadayken pencereyi açık bırakmamasını, tanımadığı hayvanla kendi hayvanını baş başa bırakmamasını, çıkan yaraları patlatmamasını / yaralar görüldüğünde veterinere danışmasını kafasına göre patlatmamasını beklerim. böyle durumlar söz konusu olduğunda oğlum/kızım diye bahsedildiği zaman ben de bir sinir oluyorum. evlat gibi görse böyle mi olurdu diyorum.

ek: @reso aga: isimleriyle çağırınca başka odadayken koşa koşa geliyorlar bizim kediler hemencecik.

yapmacık değil. Ben de senin düşüncene kızıyorum. Ben onu kalbimde öyle konumlandırdım demek ki. 8 aylık bir oğlum var benim de. illa kendim doğurmam şart değil

@whimsical - pisi pisi diye seslenerek dene bi de?

Severken kızım/oğlum kullanıyorum ancak başkasına anlatırken kedimi/kuşumu diyorum. Direk oğlum şöyle böyle diye anlatınca garip durabiliyor çünkü.

var. ben de oluyorum. hatta çoğu insanın hayvanseverlikten çok, 'hayvanatapara' evrildiğine de gözlerimle şahit oluyorum. bilhassa facebook'ta... neyse ki engel diye bir şey var.

sıkılıyorum artık. çok sakil duruyor. hele ki bu coğrafyada.

@agam
pisi pisi deyince bakmıyorlar bile. sokaktakiler isimlerini pisi pisi sandıklarından bakıyorlar. herkes pisi pisi diye çağırdığı için onu öğreniyorlar. yoksa bir kedi doğuştan "pisi pisi"ye tepki veriyor değil. :)

senin evdeki kedi de muhtemelen adını pisi pisi diye öğrenmiş.

onlarda mantık şöyle işliyor; "pisi pisi" dediler gidelim başımız okşanacak, karnımız doyacak, öpüleceğiz vb.

"pisi pisi" yerine "mücver" koyunca ismi o oluyor işte.

banada saçma geliyor.

Bence bu durumu itici yapanlar yine insanlar. Mesela kedisini severken oğlum/kızım diye seven bir kişi itici değil. Ama kedisiyle ilgili bir şeyi anlatırken böyle kullanması itici. Bana yapmacık geliyor.

@whimsical- gerçekten duyduğum en güzel tespit^^

5 yaşında kedim var ismi yok, kızım diyoruz. kızım gel deyince geliyor şapşik:)

ama bu tarz ondan bahseden bir yazı vs yazarken bizim kedi filan diyorum. kızım desem saçma olur bilmeyen için.

kendisine kızım diye hitap ediyoruz sadece:)

keramet pisi pisi kelimelerinde ya da isimde değil, onların dikkatini çekebilecek tınıda, vurguda ses çıkarmak ("p" ve "s" harfleri gibi) ve gözlerinin radarına girebilecek herhangi küçük bir hareket (parmak oynatma vs) ya da su, mama, oyuncak gibi menfaatçi bi durum ile söz konusu.

yoksa hiç bişey yapmadan antonio diye seslensen gelmez, net. ama durduk yere paralimpik ya da solarium falan de yine bakar.

@reso
tam olarak öyle de değil. koşullanmayla ilgili. seçeceğin ismin tınısı çok önemli kesinlikle. basit, tek ya da 2 heceli, dikkat çekici tınısı olan bir isim olması lazım. an-ton-yoğ deyince bence de gelmez. :) tesadüfen kafasını çevirmesinden filan bahsetmiyorum yani.

kedilerin eğitimine dair 3 tane kadar kitap okudum. bu isim konusu hepsinde benzer şekilde açıklanıyor ve tabi ki araştırmalar sonucu ulaştıkları tespitleri yazıyorlar. diyorlar ki mesela, kedinize kızarken adını söylemeyin çünkü adını olumsuz bir şeyle bağdaştırmamsı lazım. olumsuz bir şeyle bağdaştırırsa bakmaz, gelmez adını duyduğunda. severken "tatlı pisi pisi", "uslu pisi pisi" gibisinden hep olumlu güzel sıfatların yanına adını ekleyin diyorlar. farklı kelimelerle bir arada işitsin o adı diye. kedi "tatlı, uslu" kelimelerinin anlamını bilmiyor tabi de o kelimeleri de farkında olmadan kullandığımız için adının yanına eklemek önemli.

mamasını verirken de "pisi pisi gel" diyorsun. "pisi pisi" kelimesi söylendi bana yemek verilecek, kafam okşanacak diye kendini şartlıyor. öğreniyor ismini.

zaten insan da adını bu şekilde öğreniyor. çocukların da benzer bir öğrenme süreci var. "şöyle olursa böyle olur" diye koşullandırıyoruz kendimizi.

kediye "hayır" kelimesini öğretirken el çırpma, anahtar şıngırtmanın temlinde de bu var. o kelimeyi olumsuz bir sesle bağdaştırıyor. "hayır" kelimesi söylendi bana şimdi o sinirimi bozan ses çıkacak, o ses çıkmadan ben koltuğu tırmalamayı bırakayım diyor.

pekala, o zaman bir gün mamasını koy ve "pisi pisi(buraya kedinin ismini koy) sakın buraya gelme" diye bi seslen bakalım, seni dinleyecek mi?

ya baba takılma buna. insanların canı o sırada yanıyor ki kurduğu cümleyi düşünmüyor o sırada.

mamasını koyarken ismi söylemiyorsun ki senelerce, ismini öğretirken söylüyorsun sadece. öğretme sürecinde mama koyarken adını söylemenin sebebi zaten mamaya kendiliğinden geliyor olması. duyduğu kelimeyle o davranışı bağdaştırıyor işte, anlamamakta inat ediyorsun. :)

ismini öğrendikten sonra çağır (mama vermek için filan değil, sırf gelsin yanında dursun diye) koşa koşa geliyor çünkü o kelime söylendiğinde güzel şeyler oluyor. sen pisi pisi deyince odadan koşarak geliyordur. başka bir şey desen, antonio desen mesela, gelmez.

ha ayrıca içeride kıçını devirmiş uyuyor oluyor ben bazen mamasını koyarken (evden çıkarken koyduğumda mesela). o zaman ben adını söyleyinceye kadar kalkıp da gelmiyor mamaya.

whimsical haklı valla.ben de benimkilere oğlum kızım diye seslenince geliyor.hatta sadece gel deyince bile geliyor.dur şunları iki seveyim geleyim

benimkine de isim vermeyi çok denedik fakat "oğlum" haricinde herhangi birine tepki vermedi. benden önce büyütenlerden kaynaklanıyor olabilir. oğlum denilince kendinden bahsedildiğini biliyor.adını kendi seçmiş oldu.
ayrıca rock n roll+1. kalbimde, zihnimde öyle bir yer edindi ki çocuğum olarak görüyorum. insan evladım olunca belki fark eder, bilemiyorum. ayrıca pek çok insanın çocuğuna verdiği değerden daha fazlasını verdiğimi düşünüyorum. örneğin kendi ihtiyaçlarım onunkilerden sonra geliyor, şimdiye kadar fiske dahi yemedi.
anne olmak için illa doğurmak gerekmiyor.

Ben de instagramda ya da facebookta sürekli bebeklerini ya da yeğenlerini paylaşanları gereksiz bulurdum. Ta ki bir yeğenim olana kadar.
O kadar yakın hissedince kızımı oğlumu da kullanırsın.

evet gereksiz buluyorum. hatta rahatsız edici. benim de 9 yaşında köpeğim var. severken oğlum, babacığım diye severimm ama birisine onunla ilgili bir şey anlatıyorsam köpeğim derim. Tam bahsettiğin şeye geçen hafta duyuruda denk geldim. "8 aylık kızımın genital bölgesinden kan gelmeye başladı" diye girmiş cümleye. Dehşet içinde okuyordum ki kedi olduğunu son cümlede öğrendim. aptalca bir durum yani.

rahatsız olmak değil de saçma buluyorum, komik geliyor.

"insanlarla hayvanların farklılaştırılmasını anlamıyorum" denmiş. bence ortayı bulmak lazım. tüm kainat bizim için yaratılmış gibi davranan bir kitle var. insanı "üstün varlık" görüp her şeyi kendine mübah sayan. bir de böyle "neden kendimizi ayırıyoruz" diyenler var. bence ikisi de aynı oranda sağlıksız ve saçma.

hayvanlar bizim dostumuzdur, kamkimizdir; kendi yaşam alanları olan, bizim gibi canlı varlıklardır eyvallah da kusura bakmayın ben kendi oğlumu kediden ayırırım ya. elbette eğer kedim varsa ona en iyi şekilde bakmaya gayret ederim. sağlığıyla, mutluluğuyla, derdiyle sıkıntısıyla iyileşirim. o da bir anlamda benim evladım sayılır sonuçta. ama gidip de onu eşimle ortak üretimimiz olan bir canlıyla bir tutmam. bunda bir gariplik veya yanlışlık görmüyorum.

böyle deyince şey gibi anlaşılıyor bi' de, sanki evdeki kediyi yeni doğan oğul için kurban ediyoruz. ben kediye de kendi oğluma da bakabilir, ikisini de memnun edebilirim. sadece şunu söylüyorum: birisi kedi amk, diğeri insan. bu "kedi daha değersizdir çünkü o kedidir" anlamına gelmiyor. kedi yani hayvan.

Ben de saçma buluyorum. Ama rahatsız olmuyorum.

@der meister

kendimizi neden 'bu kadar fazla' ayırıyoruz dedim ben de zaten. tabii ki mesela bebeğim olsa bebeğimle kedim eşit derecede önemlidir diyemem, ikisinin yeri ayrı olmakla beraber bebeğim ve onun sağlığı her şeyden, benden bile önce gelir.

benim eleştirdiğim 'insan' ve 'hayvan' ayrımının çok keskin iki aşırı uçmuş gibi görülmesi, yaşayan bütün canlılarla yüzde 90 üzeri aynı yapıtaşlarını paylaşırken bu neyin ayrımı diyorum. ne hayvanları üstün tutuyorum ne insanları, önceliklerin de farkındayım, sadece kendimizi çok fazla yüceltmeyi anlamsız buluyorum.

yani bir insanın çok sevdiği, kimi zaman yemeğini kimi zaman yatağını paylaştığı bir canlıya sevgi ifadesi olarak kızım oğlum demesi bile insanları rahatsız etmemeli, anlamsız böyle hassasiyetler. hiç sağlıksız bir düşünce tarzım olduğunu sanmıyorum, hemen panter emel yaftası yapıştırmayın insanlara.

Bunlar çok düşünmeyin, kafayı yersiniz. Bırakın isteyen "oğlum, kızım" diye sevsin, isteyen adıyla sevsin. Yeter ki sevsin, eziyet etmesin. Bence bir sakıncası yok.

/thread

sanirim yirmili yaslarinda olmalarina ragmen bu genc unlulerin yurt disindan getirtilmis (foreign import) arabalara binmelerinden bahsedilmis. yani yurt disindan araba getirtecek kadar zenginler anlaminda.

"vay be bu ünlüler ne çok kazanıyor... daha yirmili yaşlarda yurtdışından ithal edilen arabaları sürüyorlar."

herhalde Ferrari falan kastediliyor bu arabalar ile.

Evlilige giden iliskide sevgilim Polonya'ya gidecek olsa bana da dese aksamlari skypedan konusuruz 2 ayda bir görüşürüz, ben de derim ki dalga mi geciyosun. Evlenecekseniz evlenin, evlenmeyecekseniz gereksiz yere hayatiniza uzak mesafe iliskisi stresi sokup dertsiz basiniza dert almayin. Cekilmez o cile.

Iliski disindaki gorusum ise guzel firsat.

26/k

krakowda 6 ay yaşadım. sevgilim askerdeydi. belki güzel bir yerdi ama o uzakta olduğu ve doğru dürüst konuşamadığımız için ağzımın tadı olmadı hiç. insanları da çok soğuktur. benim uzun süre yaşayabileceğim bi yer değildi. bi de evlenicez diyosun. salaklık etme.

öyle evlilik durumuna gidiyosa zaten bunun bi engel olmaması lazım gibi sanki. başta zorlansanız da belki o senin yanına gelir filan. ayrıca temelli mi gidiyosun ki zaten ya da ucu açık mı? öyle olsa bile en azından bi sene filan gidip geri de dönebilirsin vs. böyle bi durumda sorun olmaz bence. ben olsam giderdim.

minimum 10 bin zloty? krakow'da?

abi mantıklı olduğu için falan değil, sadece kendi yapacağım şey olduğu için söylüyorum, ben olsam arkama bile bakmazdım. yani sevgilini, düzenini bırakıp krakow'a gitmen en doğrusu veya mantıklısı diyemem. sadece, ben olsam, bir saniye bile düşünmezdim.

şöyle yapsak olmaz mı, ben gideyim senin yerine çalışayım. sen istanbul'da çalışmaya, yaşamaya devam et. sevgilinle güzel güzel geçinip gidin. ayda havadan 2 bin lira da ben göndereyim sana. bana yeter 5-6 bin zloty. olmuyo mu öyle?

valla bak 4 yıldır uzak ılıskı suruyorum, leipzigteyim suan. krakow'a uc kez gittim.
net soyleyeyım 10000 zloyt ıle guzel para bırıktırırsın polonyada, bol gezer kız arkadasını da yanına alırsın. evet ilk başta rahat edemıyorsun, sehır kucuk gelıyor, kısları soguk, hele krakow tarihi olarak cok ama cok huzunlu bır sehır.
ama sonra alısıyorsun valla.

sevgilini yanına al
ve git

evlenip gidin.

gidip evlenin.
hele bi git de bakarsın.

ya evlenip git ya da gittikten hemen sonra evlen sevgilinle. hangisi vize için daha kolay olacaksa.

"skype yaparız, iki ayda bir görüşürüz" asdfghjklşi. iyi kız terk etmiyor seni hâlâ. uzak ilişki gerçek ilişki değildir birader.

beyler gittikten 3 ay sonra evlenmeyi düşünüyoruz, aslında tercihimiz gitmeden önce evlenmek fakat iş için sadece 2 ayımız var ve çalışma izni evlilk durumunda yetişmeyebilir.

soru : gittikten sonra evlenip onu polonyaya aldırmak için yasal prosedür nedir ? google dan araştırdım fakat bu durum için bir cevap bulamadım.

teşekkürler

2.

ince hesaplarım yok.

her sabah.

Her gün duş alıyorum ama saçımı her gün ''tam'' yıkamıyorum.

Şu an parabensiz bebe şampuanı kullanıyorum o zaten hiç köpürtmüyor şampuan gibi değil, azıcık diplerine filan sürüyorum o kadar. Yani saçım totalde hiç köpürmüyor ama hiç yağlanmıyor/kaşınmıyor da.

Saça ne kadar çok ve sık şampuan sürerseniz Ph dengesi bozulup o kadar sık yağlanma ve kaşınmaya başlar.

kısa saçlılar hatta aradaki günler şampuan sürmese bile olur bence.

iki günde bir yıkıyorum.
dökülme sorunum yok.
biraz kuru sadece saçlarım, yağları karıştırdım uçlara sürüyorum.
Tek derdim kurutması uzun sürüyor, denizde kum bende saç çünkü.

yazın her gün. kışın 2 günde bir.

o muhabbetleri ben de çok duydum, saç derisinin ürettiği ve saçı besleyen doğal bir yağ varmış. yıkadıkça o yağ gidiyormuş ve saçlar güçsüz kalıyormuş.

ama saçını hergün (bazı günler iki kere) yıkadığı halde gayet gür, sağlıklı, az dökülen saçlara sahip olan bir arkadaşım var, bu teoriyi çürüttü. kişiye göre değişiyordur belki.

Her gün mutlaka yıkarım. Dışarıda çok zaman geçirdiysem bu sayı ikiye de çıkabiliyor. Aslında saçın sağlığı açısından yağlanması da gerekiyor. Gün aşırı yıkamak daha iyi diye biliyorum. Ama benimki artık bir alışkanlık olmuş tabi, ilkokuldan beri her sabah mutlaka duş alıyorum, saçlarımda şimdiye kadar dökülme, kepek vs gibi bir problem olmadı. Kestirdikten sonra çok hızlı uzadığını söyleyebilirim.

2 günde bir duş alırken yıkıyorum.
Sabah akşam yıkayanlar var te allam, başka işi yok milletin.

Kirlenme durumuna göre ya haftada bir, ya da haftada 2-3 kez yıkıyorum.

Eğer çok yağlı bir saç deriniz yoksa saçları her gün yıkamak iyi değildir. Saç derisinde de deri ve saç için iyi olan doğal bir yağ var. Yıkadığınızda bu yağı deriden almış oluyorsunuz. Her gün yıkamak da bu yüzden iyi değil.

Saçın çabuk kirlenmesini önlemek için, temiz ortamlarda bulunmak harici:
- Saçınızı fazla ellemeyeceksiniz, elinizdeki yağ ve kir ile kirleniyor.
- Uzun saçı açık bırakınca daha çok kirlenir, topladığınızda saçlar nedeniyle kir deriye zor ulaşıyor.
- Saçınızı yıkadığınızda tam temizlediğinize ve duruladığınıza emin olacaksınız. Haftada 1-2 kere saçınızı yıkıyorsanız en az iki kere şampuanlamanız lazım, saçın uzunluğuna göre kullanmanız gereken şampuan miktarı değişir.
- Saç derisine uygun bir şampuan kullanacaksınız.

Saçı toplamak hariç diğerlerini uyguladığım için haftada 1-3 kez yetiyor bana. Kirli görünmüyor, kokmuyor, bir problem yok.

her gün yıkarım, günaşırı şampuanlarım.

doktor tavsiyesiyle gün aşırı yıkıyorum.

Her gun dus alip, gun asiri yikiyorum.Sacin her gun yikanmasi dogru degil demisti doktorum.

2 günde 1 şampuanlarım. eğer genede yağlandığını ve yıkamam gerektiğini düşünürsem duru suyla saç diplerini ovuyorum. Bu işlemde en az 5 6 saat temiz saçlara kavuşmamı sağlıyor.

bi erkek olarak 2-3 gün diyorum

günaşırı yıkarım genelde. ama bazen yaptığım aktiviteye ve havaya göre gün içinde de yıkadığım oluyor çünkü saçlarım çok yağlı. günaşırıyı geçirmem ama.

her gün dışarı çıkıyorsam hemen hemen her gün. ama çok detaylı bir yıkama yapmıyorum kiri tozu akıtacak kadar. evdeysem 2-3 günde 1

oha kadınlar ne kadar pismiş, ben daha normal bir insan olan dışkıladıkları fikrine bile yeni alışmaya çalışıyorum:D

valla ben yazın bi evden çıkarken bir de yatmadan önce. kışın sadece günde 1. şu ana kadar hiçbir zararını görmedim, saçımda dökülme yok. gerçi yaşım da genç ama olsun pek dökülecek gibi durmuyorlar. haftada 1 demiş ya ögh metrobüste camı kirleten kadın iamelf:/

:D

annenin arkadaşıyla aranı iyi tutmaya çalış nihayetinde baba kız olacaksınız yakın zamanda.

diffarensiyel +1

gidin sizde erkek arkadaşınızda kalın.

1.terslemek istemiyorum ama bu konuda mizah kaldırabileceğimi sanmıyorum.

2.annemin de rahatsız olduğunu, bunaldığını fark ediyorumdemiştim. Ama babam yüzünden üniversitedeki tüm arkadaşlarıyla iletişimi kesmek zorunda kalmıştı. Belki de sadece tekrar konuşmaya başladığı için bunun heyecanını yaşıyordur.

3.öyle bir durum olacaksa bence o benimle iyi geçinmeye baksın.d

4.şehir dışında okuyorken erkek arkadaşımla kalıyorduk zaten ama şimdi istanbul'a dönüş yaptık ve ailesi beni istemeye gelmeyi düşünüyor benimle konuştular ben de anneme söyledim ama daha çok erken diyor. 23 yaşındayız evet erken olabilir de evlenelim demedik hadi öyle desek bile 6 sene oldu ya.d

evin kirasini kim oduyorsa evde kimin kalacagini, kimin gidecegini o karar verir. bu arada 23 yasinda bu devirde evlnemek hic akil kari degil, evlenmek icin kendini tanimak lazim, 23 yasinda daha tanimiyorsun, hele bir de 6 sene demissin, muhtemelen ilk ciddi iliskin, yani cok sakat gozukuyor, bence en en azindan 25 yasini bekleyin. bence ne svgilinle ne annenle git kendi basina yasa, o zaman ne demek istedigim daha iyi anlarsin. kendi basina birkac yil yasamadan da asla evlenme zaten.

bence bu söz konusu "amca"ya daha ne kadar kalmayı düşündüğüyle ilgili uygun bir ortamda küçük bir laf sok.
hiç olmadı seni istemeye gelebilecek insanlar olduğundan, ailevi olaylara karışacağınızdan bahset ki gideceği varsa ufaktan yollansın artık.
insan başkasının evinde rahat edemez, huzursuzluğu muhakkak hisseder. gitmiyorsa eğer zorunda olduğu içindir.
ha kalıcıysa da iyi kapak atmış amca.

@mavicorap kendi başıma da yaşadım. hemen şimdi evlenelim demiyoruz ayrıca zaten. devirle bir alakası olduğunu da düşünmüyorum. ama evet devire göre insanlar kafasına estiği gibi yalnız yaşamalı, 30 yaşında evlenip 35 inde çocuk sahibi olmalı. yoksa ''hayatlarını yaşayamıyorlar''. bu herkes için geçerli değildir. ben keyif aldığım şeyi tek başıma yapacağıma erkek arkadaşımla yapmayı tercih ederim.

erkek arkadaşım konusunu soruma dahil etmemin asıl sebebi annemin boşuna verdiği tepkilerden dolayı düşüncelerimi rahatça dile getiremiyor olmam. benim sorduğum sorunun dışına çıkmışsınız siz. benim asıl yardım istediğim, yorum beklediğim, bu durumda annemle ilgili ne yapmam gerektiğiydi.

sizin sorunuza cevabi verdim, evin kirasini kim oduyorsa onun istedigi olur, o adam ne kadar misafirse o evde kira odemeden oturan da o kadar misafirdir. siz kirayi oduyorsaniz annenize dersiniz, ben evimde bu insani istemiyorum, o oduyorsa susup oturursunuz. erkek arkadas mevzusunu da sorunun cevabinin parcasi olarak belirrtim yani, size erken davraniyorsunuz diyenler hakli, hele 6 senedir beraberseniz daha da haklilar, yani tabi yine siz bilirsiniz, mutlulugunuz da mutsuzlugunuz da kendinizin olacak sonunda, bu soylenenleri de kendiniz yasayip goreceksiniz. bu devirde dememin sebebi de eger meslek sahibi olmak istiyorsaniz, okulu bitirip ise baslayip kendi ayaklarinizin ustunde durup, bu arada kendinizi tanimak istiyorsaniz bunlarin zaman almasi bir gercek, yani eskiden insanlarin meslegi degil isi olurdu, kendilerini tanimazlar, beraber bir kisilik olustururlardi, yeni bir cagda yasiyoruz, simdi egitim hayati daha uzun suruyor ve kendini tanima sureci daha gec basliyor. bu kavramlari ne siz ne de ben degistirebiliriz. ancak adapte olabiliriz.

annen de bir insan ve zor bir boşanma yaşadı. bir hata yapıp adam evi açmışsa bile bu hatasını kabullenmek istemeyecektir. anneni genç bir kız gibi düşün. kadın erkek ilişkileri hakkında biraz konuşalım de. evlilik başka bir şey de. senin rahatını düşünüyorum. kendine biraz zaman tanımanı istiyorum de. onun açısından bakmaya çalış. asla eleştirme kaybeden sen olursun. sen de hayatının önemli bir dönemindesin.laf arasında bundan da bahset.sorumluluk almadan bir süre vakit geçirelim de. onun büyük resmi görmesini sağlayabilirsen aranız düzelecektir. aranızı kötü edecek tek şey onu bu koşullarda eleştirmen. eğer adamın evden bir an önce gitmesini istiyorsan. annene sevgiyle yaklaşıp onun iyiliği için olduğuna ikna edersen sorunlar çözülecek bence.

ağrı kesici tabii ki? bir de buz bas.

kbb den bir şey çıkmazsa diş hekimine gidin çoğu diş ağrısı kulak ağrısı ile karışabiliyor çünkü. eklem ağrısı ise kbb 'de teşhis konulur zaten.
ağrı kesiciden başka yapacak bir şey yok.

tavsiyeler için teşekkürler, ağrıya dayanamadım ve acil'e gittim. dış kulak iltihabıymışım. reçetemi aldım geldim eve. ayrıca ağrı kesici işe yaradı, hafifletti oldukça.

benim de sol kulağım ağrıyor aynı seninki gibi. iltihap var kesin de doktora gitmeye üşeniyorum. reçete ne ben de alıyım :)

cıks, olmaz öyle. doktora git. ama cidden git. çok can yakıyor, yemek yemeye üşenen ben kalktım otobüse binip doktora gittim...

antibiyotik ve ağrı kesici banko
kulak damlası plase :)
benim o kadar değil ara ara vuruyor ağrı

Ah anneler :) aynı şeyi ben de yaşıyorum ama anne olunca konu her zaman alttan alıyorum.

Herkes sinirlenir de anne neticede çok da şeyapmamak lazım.

şu anki müdürüm aynen böyle. evet sinirleniyorum.

Birkaç kez üst üste söylenildiğinde rahatsız oluyorum ancak bunun bilinci açık bir insan tarafından yapılmayacağını kavradığımdan öfkelenmiyorum.

duruma göre değişir. eğer ilk söylendiğinde yapılması gereken bir şeyse beşinci kez söylenmesi karşı tarafı delirtir; söyleneni değil.

ama "hadi kızım salonda uyuma, odana git" gibi deli eden anne laflarıysa sinirlenirim.

kardeş 2006'dan mı geldin, kızıosun ne, dio ne?

restoran anlaminda cevap veriyim.

x donercisi y pidecisi z mekani actin diyelim aldigin elemanlar ozellikle mutfak elemanlari eger kurumsal degilsen o mekanin kilit kisisi oluyor. onlarin ise gelmesi onlarin isten cikmasi onlarin izinleri tatilleri eger sen isi bilmiyorsan buyuk anlamda bir sorun. tabi daha bir suru sey de var ama dedigim gibi bu restoran anlaminda. diger is alanlarini bilmiyorum oyle mi.

işi öğren diye? pisliğini, avantajını, dezavantajını, başına gelebilecekleri vs vs.

ne kadar süre yeterli olur? sana bağlı. ama sanırım bir yıldan azı yetmez.

" - bak koçum" dedi,
" - yan taraftaki oto galeri var ya. hah ben işte orda 2 yıl araba yıkadım la dedi. "
trilyonluk olmuş ve oto galeri sahibi olan 40 yaşındaki abi.
( evet yürü ya kulum denmiş kendisine. )
işine; içeriden ve ters açıdan bakmanı sağlıyor. bence çok önemli bir durum. işinle ilgili tüm artı eksi yönleri görüyorsun.

birazcık iman ve arapça fena olmaz sanki :P

o ikisi de yok maalesef :))

kral ve ailesi +1

arabistan'a dair duyduğum her şeyde tek bir şey öne çıkıyor: Kral ve ailesi (ve onların yakınları) hakkında ağzını açmasın. Hatta kral ile ilgili herhangi bir konuda ağzını açmaısn. Hatta ülke hakkında ağzını açmasın en mantıklısı. işini yapsın, parasını kazansın, karı kızdan uzak dursun.

namaz kılmak istemiyorsa namaz vakitlerinde ortalarda gözükmesin.

ramazanda oruç tutuyor gibi yaşasın adamın götünden kan alırlar.

muslim? sorusunun cevabı yes değil elhamdulillah'tır bunu unutmasın.

kral ve ailesinin yanında arabistanın para birimini bilmemekle beraber paranın üzerinde kralın ismi cismi varsa ona da saygılı olmanız gerekiyor.

İkisi dövüşmedi ki? Zaten aynı dönemin boksörleri değiller, Muhammed Ali 81'de son maçına çıktı, Tyson 85'de başlamıştı sanırım.

ama tanıdığım birisi 2si dövüştüğünde muhammed ali kariyerinin sonunda olduğu için kaybettiğini söylemişti aslında maç youtubede varda yorum şeklinde 10 saniye maçı gösteriyo 20 saniye yorumcu yorum yapiyo falan bana tamamı lazım

Öyle bir maç yok. Youtube'daki videolar da böyle bir maç olsaydı ne olurdu tarzında videolar.

Muhammed Ali hastalığı başladığı için, kariyerinin sonu olduğu için, artık dövüşemediği için son iki maçını kaybetmişti. Bunlar da 1980 ve 1981 yıllarındaki maçlar. Sonra zaten tamamen hastalandı. Daha Tyson ortalarda yoktu o yıllarda. Zaten Tyson 1966 doğumlu, Muhammed Ali'nin son maçını yaptığı yılda 15 yaşındaydı.

answers.yahoo.com

hayır dövüşmediler

hmm doğrudur o zaman saolun bilgiler için

sen hayırdır ya? bu ikisi nasıl dövüşsün abi zamanları farklı.

ha prime'larında hangisi alırdı dersen ben Ali derim. Tyson'dan daha dayanıklı ve daha hızlıydı. Yine de enfes bir maç olurdu.

bana sataşan olmadı şimdiye kadar, yavşayan çok oldu ama. neler yazdığına bağlı..

hiç olmadı. ne sataşan ne yavşayan

Mesajlaşmayı kapalı tutuyorum 1 senedir. En isabetli çözüm.

hiç olmadı. trollük yapıyor musun sözlükte.?

@himmet dayi hayır, troll değilim. küfretmem. entry'lerimde mümkün olduğunca hiç kimseyi incitmemeye çalışırım. saygılı biriyim, gerçekten. gelgelelim sözlükte benimle uğraşan bol oluyor, anlayamıyorum nedenini. ben troll değilim ama bana saldıranlar troll galiba.

Mesajlaşmayı badilerim haricinde kapalı tutuyorum + 1

Bunun sebebi de şu ; orada gündelik hayatta tartışmaya bile girmeyeceğim bir insanla muhattap olup olmadığımı bilmiyorum. Gülücüğe odaklananları filan geçtik ona cevap vermezsin olur biter ama senin yazdığın kişisel fikrine direkt saldıran insanlar var. Tutup da linç edilcek bir şey yazmasan bile sırf sana saldırmak için mesaj atıyor , modemi kapatınca iletişimi keseceği bir insan için gereksiz sinir stres kaynağı yani :D

Bir antitezin varsa başlığa yazarsın, illa kendi düşüncesini empoze etmek için mesaj atanlara vakit kaybı gözüyle bakıyorum.
Bir de ağır psikolojik sorunlular filan var ki sana laf sokmak için yolunu, entrylerini vs gözlüyor, direkt mesajlaşmayı kapatmak en temizi.

Keşke burada da olsa o özellik.

olmadı. sataşsalar mahkemeye verirdim sırf sürünsünler diye.

Bana küfreden oldu,savcılığa şikayet ettim ekran görüntüsünü alıp,savcılık sözlükten şahıs bilgilerini ve ip'sini istedi. Bilgiler geldi bir cd cdile birlikte, cd'de ne var bilmiyorum.

ahahah - sajcksaj - :D gibi mesajlar dışında atan yok bi kaç aydır... daha küfür de yemedim :/

ölü taklidi en iyi çözüm.

90 tane antidepresan öldürür. 90 tane ağrı kesici de büyük ihtimalle mideni delip öldürür. 90 ne ya.

Vay amk yok mu hiç bilgisi olan?

crocs terlik ya da littmann stetoskop al.*

bütçe ne kadar bilemiyorum ama güzel bir (iki) kalem alabilirsin her zaman.

kaliteli bir kalem (ismini de yazdırabilirsiniz).
ya da littman steteskop olabilir sanki değişik bir renkte.

Steteskoplari vardir herhalde
Okul bize otoskop vermisti, vermeselerdi guzel hediye olurdu

hacı 1 tane litmann yerine en az birisine kol saati alabilirsin, 100 tl'ye bile son derece şükela saatler var markası güvenilir olanlardan. çünkü litmann zaten var onlarda.

Evlenirim.. Çünkü beni annem böyle yetiştirdi :)

Bana bir şey olursa babanızı evlensin der hep.

Buna paralel olarak evlenip ayrılmış/eşi vefat etmiş biriyle de evlenirim.

Kadın..

evlenmem. Eşime aşkım bitmez

erkeğim. evlenmem. sanırım içinde herhangi bir duygu olan seks de yapamam. anca işte mekanik, vücudu rahatlatmaya yönelik şekilde olur.

erkeğim.

evlenirim ya da evlenmem diye büyük konuşmam. hayat o zaman ne gösterirse onu yaparım

erkeğim, asla evlenmem.

Erkeğim. Karımın üzerine başka bir kadın sevmek istemem. Evlenmem.

Evlenmem.

Kimse böyle bir cevap veremez. Herkes şu an hayalinde canlandırdığı ruh haline, duruma göre cevap veriyor. Kimsenin başına gelmesin ama öyle bir durum olsa nasıl hissedeceğini, geleceğin ne getireceğini bilemezsin yaşamadan.

Sen evli değil miydin? Eğer öyleysen böyle bir şey düşünmen ayıp kaçar.
Cevap:Allah korusun, ölürse başka kadına bakamam bile.

ablacığım senin olayını anlamadım ben.
sosyolog filan mısın? ya da insan ilişkileri ile alakalı bir kitap mı yazıyorsun acaba?

böyle antin kuntin soruların altında hep senin imzan var.

evlenmem bu arada ben.

kaynanaya selam :)

evlenirim. evlenmeyene saygım var ama ölmese kötü bir tartışma sonunda ayrılık kararı da alabilirdik. bence arada pek fark yok.

24/k

Ben evlenmem. Çocuk yapmayı düşünmüyorum ama kızım olursa eşimin de evlenmesini istemezdim.

yok iş yerinde böyle bi mevzu döndü bi çok kadın evlenirim dedi erkekler evlenmem dedi şaşırdım.

evlenmeye değer bulduğum biri olursa ve o da benimle evlenmek isterse evlenirim.
sonuçta hayat devam ediyor.

kadın, 27.

Evlenmem

E/27

evlenmem.
24 k

Şimdi hayat böyle büyük büyük konuşmalarımızı yutturup birebir yaşatmakla mükellef kusursuz bir sisteme sahip ya, bence hiç gerek yok durduk yere aksiyon yaratmaya.
Cevapsız. Düşünmedim bile hayatcım kat-a

evlenmem demek çok gerçekçi gelmiyor bana, karşına nasıl biri çıakcağını kestirmek imkansız ama yeniden evlenebilmem için ilk eşimden çok daha fazla sevmem lazım, o da düşük bir ihtimal benim için. gerçi şu anda da kolay kolay evleneceğimi düşünmüyorum.

yas tutmanın ardından hayat devam edecek. allah kimseye göstermesin tabii ki. evlenir miyim? evlenirim. buna da adım gibi eminim.

erkek/30.

o anki ruh halime bağlı sanırım evleneceğim kişiyle evlendikten veya evlenmeden önce oturup bu konuları konuşur ortak noktaya varırız.

hemen evlenmem ama bir süre sonra evlenebilirim. 27K.

benden önce ölmesin:(

Bencillik yapacağım ama ben de ilk o ölmez umarim diyorum. Onun yerine bir sure kimseyi koyamam. Ama büyük konusmamali. Hic olmaz asla olmaz demiyorum. Ama tabi ki evlenirim demeye de ne içim ne dilim el vermiyor.

yürüme diye diyorlar. açık ve net.

ilk tanışma ve sonrasında karşısındakine abi deyip sonradan sevgili olan biliyorum (fark 10 yaş kadar). çok takılmayın bu kadar. kimisi 1-2 yaş büyük olana bile abi diyor otomatikman.

yürümeni istemediği için araya duvar çekiyor olabilir. 3-4yaş için abi kullanılmaz.

Bro-zone'a alıyorlar.

yürüme diye diyordur işte.

shotgunwoman +1

en ufak sezdiğimde abi derim ben de. (beğenmediğim biriyse tabi. kıvanç tatlıtuğ gibi adama demem mesela :))

sırnaşıyorlar derken? ne yapıyorlar? abi direkt friendzone'a almak için de (shotgunwoman +1), ondan soruyorum.

o yaşta biri için çok normal veya alışıldık bir durum değil ama senin tavrın veya onun sana bakış açısıyla ilgili olarak makul karşılanabilir. seni 27 yaşında biri için olgun veya yaş farkı olarak kendisine uzak buluyor olabilir vesaire. sana ilgi duymadığı ve seni kendine denk görmediği neredeyse kesin ama. illaki "yaşlı mıyım lan?" diye düşünme. kurduğun cümleler, yaşam tarzın, tipin ve daha pek çok şey insanların gözündeki "yaş"ını etkiler. sana abi derken 34 yaşında birinin ensesine şaplak atıyor olabilir. bu sen yaşlı veya o genç olduğu için değildir. yaşın aksine, "değişebilir" şeyler yüzündendir. bence.

saygıdan diyorlardır,:) bu işler belli olmaz ayrıca bazısı hiç yürüme diye der direkt yaşla mesafeyi koyar kimisi de sonradan işi geliştirir başlangıçtaki fark çok büyükse 10 gibi öyle demesi normal olur ama iş değişir, zaten yaşıtın kızlara bak hocu sana abi diyeni pas geç bebe onlar daha

arkadaşlar yürüme niyetim yok zaten çoğuna, daha 1-2 muhabbet sonrası iş abi olayına dönmesi beni bozuyor zaten en başta.

@whimsical senle ben olurduk gibisinden iş atıyorlar en başta.